Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BÖYLEDİR zaten... Bir arı kovanına çomağı sokarsınız ve can havliyle kovandan dışarı çıkan arılar gelip sizin başınıza üşüşür. Bendeniz de önümüzdeki hafta kurultayını yapacak CHP içerisindeki tartışmaları, kulisleri, polemikleri birkaç seferdir köşeme taşıdığım için arıların hücumuna uğramış durumdayım değerli okurlarım.

        Öyle şeyler aktarılıyor ki tarafıma, inanılır gibi değil. Tabii bunların büyük bir kısmını yazamıyorum; çünkü kaydı yok, belgesi yok. Durduk yerde de kimseyle mahkemelik olmak istemediğim için belgesi olmadan da bu anlatılanları yazmamaya kararlıyım. Ancak aralarında yazabileceklerim de var.

        Bunlardan biri, yine CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’la ilgili. Yapmış olduğumuz telefon görüşmesinde Sayın Toprak kabul etmiyor ama şunu kesin bir dille yazabilirim ki Erdoğan Bey parti tabanında çok tutulan ve kabul gören bir isim değil.

        Bilakis aşırı tepki var kendisine ve bu tepkilerin de birden fazla sebebi mevcut. Bunlardan birinin İstanbul İl Başkanlığı’na seçilen Canan Kaftancıoğlu olduğunu yazmıştım ama bu bilinen bir neden... Bir de sadece partililer arasında konuşulan, henüz gün yüzüne çıkmamış konular var.

        Bu arada bir detayın altını çizeceğim. Bu konu bana geçen hafta gelmişti. Gündemin yoğunluğundan hemen kaleme alamadım. Ama sanırım konuyu bana ileten kaynağım, başka gazetecilere de iletmiş. Onlardan biri de Çağdaş Ses internet sitesinde yazılar yazan ve CHP tabanını çok iyi takip eden Ece Sevim Öztürk. Benden erken davrandığı için onun yazdıklarına bir tepki, adı geçenlerden bir yalanlama var mı baktım. Bir şey göremedim. Neyse; konuya giriyorum.

        TELEVİZYON TOPLANTISI

        Hatırlar mısınız bilmem; Gezi olaylarının patlamasının hemen ardından Gezicilere destek amacıyla bir televizyon kurulmuş ve adına da Artı 1 denilmişti. İlk başlarda Haluk Şahin, Uğur Dündar, Tuncay Mollaveisoğlu gibi gözde muhalif gazetecilerin bir araya gelip kurdukları bu televizyon projesi, sonradan parasızlıktan ve imkânsızlıktan yürütülememişti. Daha o zamanlar duymuştum bu ekibin televizyonu yayına sokmak ve büyütmek için bir finans desteği arayışında olduğunu ama o günler epeyce debdebeli geçtiği için üzerinde durmamıştım bu meselenin.

        Yeni öğrendim ki söz konusu ekip bulmuş gereken finansı. Hem de tam yerinden, CHP’den. Bu bilgileri anlatan kaynağıma göre o tarihlerde ciddi bir ihtiyaç olduğuna inanıldığı için sahip çıkılmak istenmiş Artı 1 TV’ye. Ancak o niyetle çıkılan yolun sonunda büyük bir hüsran oluşmuş.

        Anlatayım... TV’nin kurucuları, CHP ile bir dizi görüşme sırasında Erdoğan Toprak’ın da kapısını tıklatıyorlar. Projeyi pürdikkat dinleyen Toprak, isminin gizli kalması koşuluyla bu projeye CHP olarak sahip çıkacaklarını söylüyor. Ondan hemen sonra da bir akşam yemeği tertip ediyor ve İstanbul’daki ilçe belediye başkanları ile Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir araya getiriyor.

        İddiaya göre başkanlardan kendi bütçelerine uygun olarak epeyce bir para talep ediliyor. Bazıları veriyor bu parayı, basıları ise vermiyor ya da veremiyor. Her neyse ama nihayetinde Erdoğan Toprak başında verdiği sözü tutup Artı 1 TV’nin perde arkasındaki patronu oluyor.

        Sonra devreye CHP’yle, hatta siyasetle hiç ilgisi olmayan Altan Ertürk ismi giriyor. Erdoğan Toprak bu ismi televizyonun başına getiriyor. Ardından başlıyor çalışmalar. Tanışma toplantısı düzenleniyor ve Altan Ertürk; Uğur Dündar, Haluk Şahin, Tuncay Mollavesioğlu’nun da bulunduğu o toplantıda, “Erdoğan Bey bu kanalın artık resmi sahibi olarak beni görevlendirdi. Herkes rahat olsun, gereken neyse yapacağım. Bana güvenin lütfen” diyor.

        Bu arada söz konusu toplantıda geçen aylarda adı epeyce bir gündeme gelen Ekim Alptekin’in ismi de geçiyor. Ertürk, Alptekin’in de bu işin içerisinde olduğunu söylüyor ve ARTI 1 TV’nin büyümesi, yaygınlaşması için patronu olduğunu söylediği Alptekin’in finansal olarak ne gerekiyorsa vereceğini belirtiyor. (Bu ismi not edin, bilahare anlatacağım kendisini.) Allah var, verdiği sözleri de tutuyor. Bayağı bir para harcıyor televizyonun altyapısı için ancak o paranın kaynağının ne olduğunu kimse bilmiyor. Yani belediyelerin verdiği paralardan mı yoksa başka bir yerlerden mi, orası muğlak!

        Uzatmayayım... Televizyon yayına geçiyor ama anlaşmazlıklar çıkıyor mevcut ekiple. Önce Tuncay Mollaveisoğlu, ardından Uğur Dündar’la ilişik kesiliyor ve iddiaya göre Erdoğan Toprak’ın da onayıyla televizyon Can Dündar’a emanet ediliyor. Sonrasında da tahmin edeceğiniz gibi iş zıvanadan çıkıyor ve ekran bugün bir kısmı yurtdışında, bir kısmı hapiste olan kimi isimlerle dolup taşıyor. Besbelli görevi tamamlanınca da televizyon kapatılıyor tamamen.

        TOPRAK ASLINI ANLATMALI

        Televizyon kapatılıyor ama konu CHP içerisinde konuşulmaya devam ediyor. Kime dokunsam homurdanmalar eşliğinde bu konuyla alakalı bir şeyler fısıldıyor. Haklılar da. Zira CHP politikalarını ve düşüncelerini anlatma niyetiyle kurulan Artı 1 TV’ye şimdi haklarında türlü suçlama olan kimselerin çökmesi kabul edilir bir durum değil. Hesabı verilmeli. “Neden böyle oldu? O proje nasıl o hale geldi?” Naçizane fikrim, Sayın Erdoğan Toprak, iddia edildiği üzere projenin arkasındaki kişiyse eğer, çıkıp kurultayda bu konunun aslını anlatmalı. Yoksa şaibeler birbirini kovalamaya devam eder.

        ***********

        'DURDURUN SAVAŞI' DEMENİN NESİ SUÇ?

        ARALARINDA eski AK Partili Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, tiyatro sanatçısı Genco Erkal, sinema sanatçısı Halil Ergün gibi değerli ve saygın isimlerin olduğu 170 kişi, Afrin’e başlatılan operasyon sonrası bir mektup kaleme aldı ve söz konusu operasyonun sona ermesi için bu mektubu TBMM’deki tüm milletvekillerine gönderdi.

        Bilmiyorum okuyabildiniz mi aydın ve sanatçıların yazdıkları bu mektubu ama bu mektuba gösterilen tepkiyle ilgili bir şeyler yazacağım. Bir kere şunu baştan yazayım: Nasıl ki bu mektubu yazanların Afrin operasyonuna karşı tepki gösterme hakkı varsa, başka birilerinin de onlara tepki gösterme hakkı var. Ancak bu tepkiler demokratik ölçülerde kalmalı, aşırıya kaçmamalıdır.

        “Hapse tıkmakla, asmakla, kesmekle” tehdit edilmemelidir bu mektuba imza atan insanlar. Sonuçta onları toplumun genelinden ayıran bir özelliği var. Adı üzerinde “Aydın” deniliyor bu insanlara... Ve sadece Türkiye’de değil, dünyanın neresinde olursa olsun tüm aydınlar “Savaş” denildiğinde kalemi, kâğıdı eline alıp bir şeyler der. Bu Amerika’da da böyledir, Avrupa’da da Afrika’da da.

        Zaten ben Türkiye’de de farklı bir şey olmasını beklemiyordum. Daha ilk gün, Afrin operasyonu başladığı ilk anda aydın ve sanatçıların böyle bir bildiri yayınlayacağını tahmin etmiştim. Tahmin edemediğim, yazılan o mektuba, yani bildiriye gösterilen reaksiyon oldu.

        Belki bazıları böyle söylediğim için bana da şarlayacak ama kusura bakmasınlar, bu operasyonun gerekli ve zorunluluk olduğuna inanan bir birey olarak gösterilen bu aşırı tepkileri anlamlandıramıyorum. Tuhaf geliyor. Ve çok antidemokratik!

        Diğer Yazılar