Her şey tek ve bütün, sadece Türkiye Barolar Birliği paramparça olsun!
YANLIŞ anlaşılmamak adına hemen yazımın başında bir noktanın altını çizeyim: Türkiye Barolar Birliği’nin, olmazsa olmaz bir birlik olduğuna yüzde yüz inananlardanım. Bu nedenle de Barolar Birliği’ni tümden ortadan kaldırma, yok etme veya parçalama niyetinde olan hamleleri doğru bulmuyorum. Bence bu hamleler ya da atılan adımlar, siyaseten bunu yapmak isteyenlerin genel vizyonuyla da örtüşmüyor. Her şeyde tekliği savunan, “Tek devlet, tek bayrak, tek vatan, tek Suriye” diyen bir siyaset anlayışıyla çok ama çok ters orantılı. Ayrıca tehlikeli...
Barolar Birliği’nin yapısını bozup dileyen her avukat grubuna baro açma yetkisi, imkânı verilirse bu, ülkede büyük kaosun oluşmasına da yol açabilir, şimdiden diyeyim. Düşünsenize, bugünkü mevcut durum bozulursa ne olur? Yasadışı bütün örgütlere, marjinal tiplere, cemaatlere veya aykırı gruplara memleketin dört bir yanında kendi barolarını kurma hakkı doğar! Peki sonra neler olur hayal edebiliyor musunuz? Ben ediyorum ve diyorum ki: “Eyvah ki eyvah!”
Hülasa, bugün Suriye’nin bile bütünlüğünü savunarak buradaki terör örgütlerine müdahale eden iktidar, bu büyük siyasi irade, 100 binin üzerinde avukatın üye olduğu Türkiye Barolar Birliği’nin parçalanması ihtimalini umarım bir kez daha düşünür.
Gelelim şimdi başka bir ayrıntıya; dün başka bir konu üzerine aradığım ancak laf lafı açınca Barolar Birliği mevzusuyla ilgili ne düşündüğünü sorduğum Avukat Yaşar Baş’ın bir hususta dikkatimi çektiği noktaya... Afyon Kocatepe ve sonrasında da Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’nde değişik yıllarda hukuk müşavirliği görevlerinde bulunan Baş’ın hukuk bilgisine güvenirim. İktidara yakın duruşuyla bilinse de hukuki konularda son derece objektif bir yaklaşıma sahip olduğuna da eminim. Uzatmayayım... Baş’la sohbetimizde öğrendim ki Barolar Birliği’nin yönetim kademesinin oluşumunu sağlayan seçim sistemi oldukça ilkel.
Adı üzerinde, aynı mesleği yapanların birliği Türkiye Barolar Birliği, ama o birliği yansıtmaktan çok uzak, ucube bir yapıya sahip. Bir siyasal partide bile bu kadar antidemokratik bir sistem yok değerli okurlarım. Dün duyduklarıma inanamadım. Biliyor musunuz, Türkiye’de kayıtlı 100 binin üzerinde avukat var ve bunların tamamı barolara üye. Zaten bu bir zorunluluk. Ancak toplansalar, bir araya gelseler küçük bir ülke kurabilecek kadar geniş bir kitleye sahip avukatların üye olduğu Barolar Birliği’nin yönetim kadrosunu hepi topu 421 kişi belirliyor. Bunlara delege deniyor. Kendi şehirlerinde bulunan barolardan yapılan seçimle bu unvanı alıyorlar. Ancak bu 421 delegenin yarısından biraz azını 3 büyük şehir veriyor. İstanbul, Ankara, İzmir! Ve hemen her yönetimi, bu 3 büyük şehrin delegeleri belirliyor. Geriye kalan 78 ilde görev yapan avukatların ise esamisi bile okunmuyor.
Garip ve ucube dememdeki kasıt işte bu! Sonuçta barolar siyasal parti falan değil, bir meslek örgütü! O halde neden bu meslek örgütünün yönetim kademesini, başkanını tüm üyeler değil de 421 delege belirliyor?
Özetle değerli okurlarım... Barolar Birliği’nin yapısı değiştirilmesin, birliği bozulmasın. Böyle bir şey hem hukuka hem de Türkiye’ye büyük kötülük olur. Ancak 100 binden fazla avukatın üyesi olduğu, harcını ödediği Türkiye Barolar Birliği de adına yakışacak bir biçimde kendini acilen yenilesin...
*********
SURİYELİLER NEDEN SAVAŞMIYOR?
ÖNCEKİ gün Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrin Operasyonu ile ilgili konuşurken dedi ki: “Bütün mesele Afrin’i gerçek sahiplerine teslim etmek. Amacımız Suriyeli kardeşlerimizi kendi topraklarına bir an önce göndermek.” İnşallah bu amaç hasıl olur...
İnşallah Türk Silahlı Kuvvetleri’mizin fedakâr ve kahraman ordusu bölgeyi tamamen güvenli hale getirecek zafere nail olur ve bunun sonucunda ülkemize sığınmak zorunda kalan Suriyeli mülteciler ülkesine geri döner. Bu konuda tam destek, hep destek ama kafama takılan bir nokta var Suriyeliler konusunda...
Cumhurbaşkanı’nın ifade ettiğine göre sayıları 3.5 milyon. Merak ediyorum, bunların içerisinde eli silah tutabilecek yaşta olan yok mu? Dün bir yerlerde yaklaşık 1 milyonunun cephede savaşabilecek nitelikte olduğunu okudum. Hepsi değilse de bir kısmı neden gitmiyor savaşmaya? Gitsinler TSK’ya katılsınlar falan da demiyorum ama TSK ile birlikte aynı cephede savaşan ÖSO’ya yani Özgür Suriye Ordusu’na neden dahil olmuyorlar? Tamam.... Eyvallah... Başımız üzerlerinde yerleri var ancak benim Mehmetçiğim onların ülkesinde kelle koltukta savaşırken her daim rast geldiğimiz zıpkın gibi Suriyeli mülteci gençler niye buralarda gezip tozmayı tercih ediyor?
Birilerinin bunu onlara söylemesi gerekmez mi?
Haksız mıyım?
*********
CHP PARTİ MECLİSİ'NDEN KİME NE?
36. KURULTAYI öncesi CHP’yle ilgili epeyce bir yazı kaleme aldım ya, kulisler durmak bilmiyor... Genel başkanlık seçiminden bir gün sonra yapılan parti meclisine dair onlarca kulis üfürülüyor tarafıma. Tabii saygı duyuyorum hepsine. Dikkatle dinliyorum, ama onlara da diyorum: “Ben bunları köşeme yazmam!”
Bazıları şaşırıyor, hatta bir bit yeniği arıyor bu sözlerimin arkasında. Bit yeniği filan yok. Yazmıyorum, çünkü o kurultay salonuna gidenlerin dışında hiç kimseyi ilgilendirmiyor CHP’nin parti meclisinde neler olup bittiği. Bırakın CHP’ye oy veren sokaktaki sıradan seçmeni, partiye kayıtlı üye olan tabandakini bile ilgilendirmiyor.
Oraya kim girmiş, nasıl girmiş, efendim yeniden genel başkan olan Kılıçdaroğlu kimlerin üzerini çizecekmiş, kimi yardımcısı yapacak, kimi sepetleyecekmiş falan inanın milletin merak ettiği konular değil. Millet, cumartesi günü yapılan seçimin sonucunu merak ediyordu ve öğrendikten sonra da CHP Kurultayı defterini kapattı tamamen.
Onlara da diyorum, yani bana kulisleri aktaran sevgili CHP’li kaynaklarıma... Bir türlü anlamıyorlar ya da anlamak istemiyorlar ama bir de buradan diyeyim: Bu toprakların genlerinde mi var, bu milletin DNA’sında mı bilmiyorum ama oy verenin hiç umurunda değil partinin tüzüğü, parti meclisi, MYK’sı filan. Bu topraklarda yaşayan istisnasız herkes, -ki buna ben de dahilim- lidere bakıp oy veriyor. Partinin kaptanına, en tepesindeki insanına!
Yanılıyor muyum?