Bir şey demek için henüz erken
Pazartesi akşamı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yemin töreni ve sonrasında açıkladığı kabineyle ilgili Habertürk TV’de Sevgili Didem Arslan Yılmaz’ın moderatörlüğünde gerçekleşen Türkiye’nin Nabzı programına katılmak için Ankara’ya geldim. Yeni sistemin yeni kabinesine dair Ankara'daki havayı, tepkileri yakından görüp doğru test edebilmek için de kaldım.
Anlayacağınız Ankara’dayım…
Oradan yazıyorum bu yazıyı…
Lafı eveleyip gevelemeden sadede geleyim…
Yani yeni kabinenin açıklanması sonrası Ankara’dakilerin havasına…
Çok büyük bir şaşkınlık var bir kere onu söyleyeyim. Ve bu şaşkınlığı sadece bürokratlarda ya da kamuda çalışanlarda filan görmedim. AK Partili olan, bilfiil partinin içerisinde aktif olanlar da dahil, bu “şaşkınlar” dediğim kesime.
Birçoğunun fikir beyan etmesini istediğinizde ya, “Bilmiyorum ki! Bekleyip göreceğiz” diyor ya da hiç cevap vermemeyi yeğliyor.
Kabinedeki bir iki isim hariç çoğu ismin sürpriz olduğu yönünde yorumlar çoğunlukta.
Mesela Milli Eğitim Bakanlığı'na getirilen Profesör Doktor Ziya Selçuk. Şahsen ben de ilk duyduğumda büyük şaşkınlık geçirmiştim bu ismi ve Habertürk TV’de ismini çok güvenilir kaynaklarımdan hareketle ilk zikreden olmama rağmen Erdoğan’ın ağzından çıkana kadar inanamadım. (Bunun nedenlerini Ziya Selçuk başlığı altında az sonra yazacağım!)
Kıssadan hisse… Yeni sistemin yeni kabinesi henüz içselleştirilmemiş. Kabinedeki bakanlık sayısının azaltılması, birbirinden çok ayrı bakanlıkların birleştirilmesi, bakanlık yardımcılıkları ve alt kadroların nasıl ve ne şekilde oluşturulacağı hususunda bir bekleyiş var.
Ekonomiye yön veren, iş dünyasından çok mühim isimlerle de görüştüm. Hemen hepsinden, “Bir şey söylemek için henüz erken!” yorumunu aldım…
“Eylül’ü görelim, Ekim’i görelim” diyenler oldu aralarında.
Bence de öyle yapalım… Önyargıları bir kenara itip, bekleyelim biraz ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni kabinesiyle neler yapılabileceğini gözlerimizle görüp öyle yorumlayalım…
***********
ZİYA SELÇUK’UN ELİ KOLU BAĞLANMAMALI!
Giriş yazımda Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen Ziya Selçuk ismi karşısında neden şaşırdığımı anlatayım efendim…
Daha önce bir yazımda da dile getirmiştim hatırlarsanız, Milli Eğitim Bakanlığı’na adı geçen ismin Müsteşar Yusuf Tekin olduğunu.
Kesin gözüyle bakılıyordu Tekin’in Milli Eğitim Bakanlığı’na. Ve Ankara’da yaptığım görüşmelerden edindiğim izlenime göre de Pazar akşamına kadar gerçekten de rüzgar Yusuf Tekin’den yana esiyormuş. Ne olduysa Pazar akşamı olmuş ve o akşama kadar Yusuf Tekin’e bakanlık vermesi beklenen Erdoğan son anda bu kararından vazgeçerek Ziya Selçuk’u yazmış listesine…
Bu Ziya Selçuk ismini duyduğumda şaşırmamın ilk nedeni idi.
İkinci nedenim ise Selçuk isminin eğitim politikalarına yaklaşımı ve dünya görüşüdür.
Kesinlikle Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilecek en doğru isimdir Ziya Selçuk! Bu isme itiraz edebilecek aklı başında tek bir isim bile bulamazsınız.
"Müsteşar Yusuf Tekin yanlış bir isimdi" demiyorum ama Tekin dahil eğitimle azıcık ilgilenen herkesin bildiği gerçek, Ziya Hoca’nın gerçekten eğitim dünyamız için büyük kazanç olduğudur.
Hüseyin Çelik’in bakanlığı döneminde Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı yaparken, kadroların niteliksizliğinden ve bakanlık bünyesindeki kadrolaşmalardan rahatsız olduğu için istifa eden Ziya Selçuk’un bu tavrı tarihe geçmiştir Milli Eğitim camiası içerisinde.
Özetle; dört dörtlük bir isimdir Ziya Selçuk ismi! Getirilebilecek en iyi isimdir. Şundan eminim ki; Ziya Hoca’nın önü açılırsa, istediği kadrolarla çalışmasına ve istediği projeleri uygulamasına izin verilirse en sorunlu alanlarımızdan biri olan Milli Eğitim’de Türkiye bambaşka bir noktaya evrilir.
Ancak işte kaygım şu ki; bu dediğim olacak mı?
İlkeli duruşundan asla taviz vermeyeceğinden emin olunan Ziya Selçuk’un, Milli Eğitim’i istediği biçimde şekillendirmesine, planlayıp programlamasına bakanlık bünyesinde egemen kadrolar izin verecek mi?
Verirlerse şahane eğitimi, şahane bir gelecek bekliyor.
Ama verilmese büyük hüsran olur. Çünkü Ziya Selçuk kolay kolay pes etmez ve önüne set çekmek isteyenlerle sonuna kadar mücadele eder. Tıkandığı noktada, elinin kolunun bağlı olduğunu düşündüğü anda da; “Üzgünüm faydalı olamıyorum” deyip çeker gider…
İnşallah bu ikinci dediğim gerçekleşmez… İnşallah Milli Eğitimimizde yapacakları ile çığır açacak Ziya Hoca’nın eli kolu bağlanmaz!
***********
KAZANANI TEBRİK NEDEN ÖFKELENDİRİYOR?
CHP’ye, Muharrem İnce’ye oy verenlerin hayal kırıklıklarını, üzüntülerini, yaşadıkları hüsranı anlayışla karşılıyorum. Gerçekten de ilk kez kazanacaklarına çok inanmıştı bu insanlar ve kaybetmeleri büyük bir travmaya sebep oldu.
Ama bence artık yavaş yavaş bu travmadan çıkmalılar ve kafasını kuma gömmüş deve kuşu ruh halinden sıyrılmalılar.
Artık kabul etmeliler kazananın Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı olduğunu ve devlet terbiyesi, siyaset etiği gereği bu durumu tebrik eden insanları linç etmekten vazgeçmeliler.
“Kimi linç ettiler Sevilay? Yine seni mi?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Yok! Bu defa beni değil ama çok sevdiğim, değer verdiğim İlhan (Ağabey) Kesici’ye yaptılar yapacaklarını.
Kibar insandır İlhan Kesici. Medenidir ve siyasette kazananı kabul edip tebrik etmenin, hayırlar, başarılar dilemenin de bir erdem olduğuna inanır.
Bu inancıyla dün Twitter hesabından bir mesaj yayımladı…
Mesajı şuydu İlhan Bey’in;
“Cumhuriyetimizin 3. dönemi 09.07.2018 tarihi itibarı ile Sayın Devlet Başkanı-Cumhurbaşkanımızın TBMM’de yemin etmesiyle başlamış bulunmaktadır. Allah vatanımız, devletimiz, milletimiz ve halkımız için hayırlı uğurlu etsin. Devletimiz ve Cumhuriyetimiz payidar olsun!”
Yazdığı bu ama gelin görün ki bazı CHP’liler… Ki fanatikler bunlar maalesef… Sanki İlhan Kesici Türkiye’nin yeni bir cumhuriyetle tanıştığını ve bu yeni cumhuriyeti koşulsuz kabul ettiğini söylemiş ve mensubu olduğu partiye gol atmış gibi akla ziyan hakaretlerle saldırdılar.
Sonrasında yazdığı ilk yorumda tepki çeken '3. Cumhuriyet Dönemi’yle ne demek istediğini anlatmaya gayret eden birkaç tweet daha yazdı Kesici ama ne yazık ki o saldırıları durduramadı.
Çünkü partililerin ya da partisine oy veren ya da diğer muhaliflerin asıl derdi mesajında Cumhuriyet ile ilgili yaptığı '3. Dönem' vurgusu değildi.
Asıl neden kazananın Erdoğan olduğunu kabul edip, “Sayın Devlet Başkanı- Cumhurbaşkanımız” ibaresi ile tebrik etmesi ve başarılar dilemesiydi…
Onlara göre bunu yapmamalıydı İlhan Kesici. Çünkü bu, muhalifler açısından; “Bükemediğin eli öpmek!” manasına geliyor…
Kaybetsen de kazananın karşı taraf olduğunu asla kabul etmeyeceksin ve ne için olursa olsun bunu yapanı da anında asacak ve gömeceksin!
Psikologlar, sosyologlar nasıl açıklar bilimsel olarak bilmiyorum, muhaliflerin; “Kabullenmeme” duygusunu ve reaksiyonunun nedenini ama bence sağlıklı değil onlar açısından. Tamamına bir doktora görünmelerini salık veriyorum…