Amerika 2014
YILIN, son on iki ayın muhasebesini yapmak gereken günlerine geldik. Özellikle son altı ayda sanki tarihin akışı hızlandı. Rusya’nın Ukrayna politikasının sonuçları Soğuk Savaş sonrasının Avrupa güvenlik varsayımlarını altüst etti. IŞİD’in hemen kimsenin beklemediği Musul işgali Irak-Suriye alanındaki siyasi denklemi değiştirdiği gibi Ortadoğu’dan bir an önce uzaklaşmak isteyen Obama’yı neredeyse kendine rağmen tekrar bölgeye döndürdü.
Amerikan siyasetinde ilginç gelişmeler yaşandı. Birincisi, Amerikan ekonomisi şu ya da bu şekilde yüksek sayılacak bir büyüme hızını yakalayarak dünya ekonomisinin itici gücü konumuna yeniden geldi. Ne var ki Amerikan siyasi sistemindeki kilitlenmenin sürmesi, bu ülkedeki aciliyet taşıyan reformların yapılmasını engelliyor. Toplumsal kutuplaşma sürdükçe Amerikan siyasetindeki felç hali devam edecek. Ancak garip bir şekilde Başkan Obama kasım ayında partisinin Kongre ara seçimlerinde aldığı büyük yenilgi sonucu çökeceğine tam tersine artık istediğini yapmakta daha özgür bir Başkan, bir lider gibi hareket etmeye başladı.
Bu nedenle Demokratların seçim yenilgisi ve önümüzdeki iki yılda Amerikan Kongresi’nde içe dönük, şahin Cumhuriyetçilerin hâkimiyetinin kurulması, beklenenin tersi bazı sonuçlar verecek gibi. Cumhuriyetçiler tüm güçleriyle Obama döneminde ilerici sayılabilecek hangi politika varsa, ya yasaları değiştirerek ya da Yüksek Mahkeme aracılığıyla son vermeye niyetliler. Bu bakımdan inanılmaz bilinçli bir sınıf savaşı veriyorlar.
Dünyanın en zengin ülkesinde milyonlarca sigortasız insanı sigortalı yapan sağlık reformuna karşı bitmez tükenmez bir öfkeyle muhalefet ediyorlar. 2008 krizinin baş sorumlusu finans sermayesinin hareketlerini bir nebze kısıtlayan, Dodd-Frank yasasını yürürlükten kaldırmaya iman etmiş gibiler. ABD’nin cılız sosyal devletini daha da zayıflatma konusundaki iradeleri zayıflamak bir yana sürekli bileniyor.
Ne var ki bu denli sermaye yanlısı olmaları nihayet eşitsizlik konusunda ciddi bir toplumsal muhalefetin şekillenmesinin de önünü açtı. Demokrat Parti’nin sol kesimi bu kutuplaşma/kilitlenme ortamında siyasal gündeme damga vurabilmek amacıyla hareketlendi.
Son haftalarda özellikle siyahlara yönelik polis şiddetinin ayyuka çıkması ABD’nin en köklü sorunu olan ırkçılığın varlığını güçlü şekilde sürdürdüğünü gösterdi. Polisin Amerikalı siyahları neredeyse otomatik bir refleksle suçlu diye görmesi, onlar karşısında kolayca şiddete başvurması, yargı sisteminin bu polis suçlarına müsamaha göstermesi ülkeyi sarstı. Amerikalı siyahların hapishane nüfusu içindeki inanılmaz yüksek oranı da ayrıca gündeme geldi.
Amerikan toplumu ırk ayrımcılığı günlerinin en kötülerini hatırlatan bu gelişmeler karşısında çok sağlıklı bir refleks göstermeyi de başardı. Yalnızca siyahlar değil, tıpkı 1960’larda olduğu gibi ırkçılık belasına karşı çıkan beyazlar ve diğerleri de onlarca eyalette protesto gösterilerinde tavırlarını ortaya koydular. Bir siyahı Başkan seçebilen Amerikan toplumunun kendi içindeki sönmeyen, kurumsallaşmış, bilinçlere yerleşmiş ırkçılıkla mücadelede daha kat edilecek çok mesafesi bulunduğu ama bu konudaki reflekslerin de sağlıklı olduğu anlaşıldı.
Böylesi bir ortamda Kongre bir bütçe anlaşmasına varmayı becerebildi. Gelecek aydan itibarense sert ve acımasız siyasi kavga yeniden başlayacak. Çok kişi ABD’de partilerin aralarında bir fark bulunmadığını düşünür. Bu tespitte bir doğruluk payı var. Ancak Obama’nın en azından eskizini çizdiği Amerikan toplum projesiyle Cumhuriyetçilerinki arasında küçümsenmeyecek bir fark var. Cumhuriyetçilerin projesinin uygulandığı bir ABD toplumsal ilişkilerin daha sert olduğu, dış politikada şahin, ırkçılığa prim verilen ve eşitsizliğin giderek arttığı bir ülke olacaktır.