Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İLERIDE bu günlerin tarihi yazıldığında Roboski/Uludere katliamı herhalde önemli dönüm noktalarından birisi diye değerlendirilecektir. Bu sadece, kaçakçılık dışında hayatlarını kazanacak pek imkânları olmayan Kürt köylülerinin bir kez daha şu ya da bu gerekçeyle öldürülmelerinden ibaret bir olay değildi. Toplumun geniş kesimlerindeki, özellikle de güya herkesten vicdanlı İslami kesimlerindeki bu türden trajedilere yönelik duyarsızlığın apaçık ortaya çıktığı bir örnekti.

        Geniş toplumda daha önce Tuzla tersanelerinde veya onlarca işçinin öldüğü maden ocaklarındaki cinayetlere gösterilen vurdumduymazlık bu olaya gösterilen cılız tepkinin de temelindeydi. Aynı refleks hem Roboski’de hem de daha sonra, gene çok çarpıcı haliyle Soma’da, Ermenek’te, “lüks rezidans” inşaatlarındaki kıyımlarda da karşımıza çıktı, çıkıyor.

        Bunun ötesinde Roboski vakası iktidar partisinin daha önceleri hasım olarak gördüğü Silahlı Kuvvetler’le geliştirmeye başladığı daha samimi, koruyucu/kollayıcı ilişkinin de önemli dönüm noktalarından birisiydi. Nitekim daha sonraki dönemde, özellikle de iktidarın Gülen Cemaati ile kendisi açısından bir ölüm kalım niteliği taşıyan sert mücadeleye girişmesiyle bu yakınlık daha da pekişmişti.

        Zaten iktidar partisinin çoğunluğu teşkil ettiği Uludere Komisyonu, “Bir olayın özüne nasıl gidilmez” dersi verircesine her aşamada işi yokuşa sürmüş, düzgün bilgiler ancak CHP Milletvekili Levent Gök’ün çabalarıyla ilgili kamuoyunca öğrenilebilmişti.

        Son olarak da, askerlerin sivil mahkemede yargılanmalarını bile özel izne bağlayan, Silahlı Kuvvetler’e MİT’e benzer bir koruma sağlayan düzenleme paketi Meclis’e gönderildi. Hatırlanacağı gibi askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmaları bir zamanlar âlây-ı vâlâ ile gündeme getirilmiş sivilleşme adımlarından birisiydi. Bu durumda, sivil iktidarın güvenlikle ilgili tüm birimlere artan ölçüde kol kanat germesi sürerken Roboski köylülerinin bekledikleri özrün veya adaletin kolayca gerçekleşmeyeceğine hükmetmek gerekir.

        Askeri savcılık bu yılın başında konuyla ilgili hazırladığı raporda olayın “kaçınılmaz hata” sonucu gerçekleştiği sonucuna varmıştı. Hatanın, o güne kadarki istihbarat akışının da yönlendirmesi nedeniyle kaçağa, ya da köylülerin kendi tanımlamasıyla “sınır ticaretine” gidenlerin PKK’lı olduğuna hükmedilmesinden kaynaklandığı savunulmuştu. Ne var ki, ilk görüntülerin insansız hava aracı tarafından kaydedilmesinden sonraki dört saati aşkın sürede de karargâhtan kimse Uludere’deki jandarma birimleriyle iletişim içine geçme gereği duymamıştı.

        yazı yazdı. Ergin, her zamanki titizliğiyle anlattığı olayın kronolojisinde bombalama emri talebinin o günkü Milli Güvenlik Kurulu toplantısının tam dağıldığı, ama katılanların henüz Çankaya Köşkü’nü terk etmediği bir zaman diliminde geldiğini ortaya çıkarıyordu.

        Ergin’e göre, “Saat 19.30 ile 20.00 arasında geçen yarım saat, karar alma sürecindeki en kritik zaman dilimi olarak beliriyor. Buradaki can alıcı soru şudur: Orgeneral Özel, Cumhurbaşkanlığı’nın hemen yanında bulunan konutuna geçip -sahip olduğu yetki çerçevesinde- onayını vermeden önce, MGK’nın -sonunda ya da dağılması sırasında- kendisine gelen bu bilgiyi MGK’daki sivillerle, örneğin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ya da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la paylaşmış mıdır?”

        Bu ve benzer pek çok sorunun cevabı bugüne kadar verilmediği gibi bundan sonra da verileceği şüphelidir. Her şeye rağmen Roboski köylülerinin hak ve adalet arayışlarının önemli olduğuna inanan Işıl Sarıyüce, Enis Durak ve Behlül Özkan tarafından hazırlanan “Geride Kalanlar” adlı belgesel bu nedenle olayın üçüncü yılında anlamlı bir saygı gösterisidir.

        http://www.dailymotion.com/video/ x2delz3_geride-kalanlar-robosky_news

        Diğer Yazılar