Körfez'de belirsizlik dönemi
BUGÜN Mısır’daki Mübarek rejiminin devrilmesiyle sonuçlanan Tahrir hareketin başlangıcının yıldönümü. Tam da bu yıldönümüne denk düşecek şekilde Mısır Yargıtay’ı geçen yıl tam bir rezalet sayılması gereken duruşmaların sonunda 15 dakika içinde verilen idam ve müebbet cezalarını bozdu. Bu karar Sisi rejiminin dehşetli bir sertlik dönemi ardından ortalığı yumuşatmayı uygun gördüğü anlamına gelebilir.
Sisi’nin toplumsal gerginlikleri azaltmakta çıkarı var. Darbesinin arkasındaki en büyük güç ve kendisine yüksek miktarda mali destek veren Suudi Arabistan’ın gelirleri düşük petrol fiyatları nedeniyle azalıyor. Bu yıl krallığın bütçesinin yüzde 1 açık vermesi bekleniyor.
Bunun doğal sonucu olarak da Mısır’a gönderilebilecek para miktarı ciddi şekilde azalacak. Bunun yanı sıra Suudlar Mısır’ın ekonomik reformları ciddiye almasını ve yüksek sübvansiyonların kaldırılmasını istiyorlar. Zaten ekonomik açıdan kavrulmuş bir topluma acı ilaç içirilecekse toplumsal gerginliklerin de bir nebze düşürülmesi gerekir.
Dahası Kahire’deki askeri rejim Sina Yarımadası’na bir türlü hâkim de olamıyor. Ensar beyt-el Makdis orduya kök söktürüyor. Geçen yıl 190 er ve subay öldürüldü.
Mısır’da yeni normalin şekillenmesine katkıda bulunabilecek bu yargı kararı Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın vefatı ve Yemen’de ülkenin yeniden bölünmesiyle bile sonuçlanabilecek siyasi gelişmelerin ardından geldi.
Kurucu Kral Abdulaziz bin Suud’un erkek çocukları artık neredeyse tükendi. Kral seçilen Selman’ın akli melekelerinin tam yerinde olmadığı söyleniyor. Veliaht Mükrin ise siyaset üzerinde ciddi ağırlığı olan bir şahsiyet değil. Bu nedenle asıl beklenen atama veliaht vekilinin kim olacağı idi. Bu mevkiye Muhammed bin Nayef’in atanması bundan sonraki iktidar çizgisinin hanedanın hangi kanadından geleceği konusunda işareti verdi.
Buna göre Kral Fahd’dan beri ülkenin yönetiminde birinci derecede sorumlu olan, ailenin Sudeyri kabilesinden gelen çizgisi yeni nesilde de iktidarı elinde tutacak. Genç nesildeki diğer ihtiraslı prenslerin buna nasıl tepki göstereceği henüz belli değilse bile Sudeyriler çok uzun zamandır ülkenin en kritik pozisyonlarını da ellerinde tutuyorlar.
Kral Abdullah’ın ölmesiyle Yemen’de Hutilerin Riyad ve Washington tarafından desteklenen rejimi devirmesi aynı günlere denk geldi. Suudi Arabistan açısından Yemen hemen her zaman en önemli güvenlik meselelerinden birisi olmuştu. Şimdi burada Şii mezhebinden bir siyasi aktörün işbaşına gelmesi de krallığı rahatsız edecektir. Yemen’de 1990’da gerçekleşen birliğin sona ermesi ihtimali de bu şekilde epeyce güçlenmiş oldu.
Ne var ki Washington açısından, şu sırada en belalı El Kaide şubesi olarak kabul edilen Arap Yarımadası’ndaki El Kaide (AYEK) ile mücadele edebilecek her güç potansiyel bir müttefik sayılıyor. Böylesi bir gelişme zaten Irak’ta İran’ın artan hegemonyasından çok rahatsız olan ve bu nedenle Suriye’deki iç savaşa muazzam destek veren Suudi Arabistan açısından tam bir kâbus. Zira İran kuzeyden ve doğudan sonra Vehabi krallığın güneyine de nüfuz etmiş olacak.
Suudlar (IŞ)İD ile mücadele konusunda İran ile ortak bir çıkara sahip olmalarına rağmen Arap dünyasındaki İran etkisinin kırılması konusunda ellerinden geleni yapmayı sürdüreceklerdir. Dolayısıyla Suriye’deki savaşın bitirilmesi için Rusya ve İran gibi Suudi Arabistan’ın da bir şekilde kabul edeceği bir sonuca varılması gerekir.
Kral Abdullah kendi ülkesinin şartları içinde bir modernleşmenin önünü açmıştı. Kız ve erkek öğrencilerin birlikte okuduğu, adını taşıyan bilim ve teknoloji üniversitesi deneyimi Suud şartlarında devrimciydi. Dış politikada da geçmişe göre çok daha aktivist bir politika izledi. Bu dış politika herhalde sürecektir. Ancak içerideki göreli reformculuk bir süre buzluğa kaldırılabilir.