Rusya ve Avrupa'nın güvenlik geleceği
RUSYA Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında yazılmış bazı kitapları değerlendirdiği yazısında (http://www.foreignaffairs. com/articles/143037/stephen-kotkin/ the-resistible-rise-of-vladimir-putin) tarihçi Steve Kotkin şu tespiti yapıyor: “NATO genişlemesi Rusya’yı öfkelendirdiği için değil, NATO’yu zayıflattığı için stratejik bir hata sayılabilir. Rus seçkinleri, ABD’nin 1991 sonrasında Rusya’nın zayıflığından yararlanıp ülkeye uluslararası diplomaside hak ettiği yeri vermediğine inandıklarından, NATO genişlemesi olmasa da zaten intikamcı bir çizgiye gelirlerdi.”
Ne var ki AB ve NATO genişlemelerinin gerçekleşmemesi halinde de sıkıntı yaşanırdı. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki rejim çöküşlerinin yarattığı istikrarsızlık tehlikesi ile azınlıklar ve sınır sorunları üzerinden yaşanabilecek çatışmalar Avrupa’da güvensizlik ortamını hakim kılabilirdi. Özellikle NATO genişlemesi, örneğin Makedonya üzerinden Balkanlarda veya Macar azınlık nedeniyle- Macaristan ile Romanya arasında bir savaş yaşanmasını engelledi.
Yugoslavya’nın talihsizliği oradaki ayrışmanın ve milliyetçi azgınlığın Berlin duvarı yıkılmadan başlamış olmasıydı. Soğuk Savaş’ın bitmesinin yarattığı boşlukta, Avrupa ülkelerinin kısmen basiretsizliği kısmen de kötü niyetiyle körüklenen bir facia yaşandı.
Yeni bir düzenin kurulma anında Kotkin’e göre, “yegane gerçek seçenek Avrupa’nın tümünü kapsayan, Soğuk Savaş düzeninin tümüyle ötesine geçen yepyeni bir güvenlik mimarisinin inşa edilmesiydi. Bu Rusya’nın sıkça dile getirdiği bir talepti. Ne var ki Washington’da böylesine ağır bir iş için ne yeterince yaratıcılık ne de müşevvik vardı.”
Sonunda Rusya Avrupa’nın stratejik hiçliğinden ve içinde debelendiği ekonomik krizden ve ABD’nin Irak başarısızlığından yararlanarak hamlelerini yaptı. Orta Asya’daki eski Sovyet Cumhuriyetleri üzerinde yeniden hegemonya kurarken, Gürcistan’da ve Ukrayna’da Soğuk Savaş sonrası mutabakatını bozdu. Kendi yakın alanında Moskova’nın kontrolü dışında gelişmeleri hoş karşılamayacağını gösterdi. En radikal adımıyla da Kırım’ı ilhak etti.
Tarihsel işlevi Rusya devletini yeniden kurmak olan Putin, derin bir yolsuzluk şebekesi, otoriterlik, ahbap-çavuş ağı ve kanunsuzluk yardımıyla bunu başardı. Petrol fiyatları yükselmeden önce ekonomiyi toparladı, 30 milyonluk yeni bir orta sınıf yarattı. Bu orta sınıf, Rus kimliğindeki hatırı sayılır Batı düşmanlığını kaşıyan, süpergüç olunan eski dönemlere duyulan özlemi dile getiren Putin’e ciddi destek verdi.
Putin bu şekilde otoriter rejimini pekiştirdi Uluslararası sistemde “dünyada bir denge kurulmadıkça ve güçlü bir Rusya olmadıkça jeopolitik kargaşa yaşanacaktır” düsturuyla hareket ederek Avrupa düzenine ülkesinin ağırlığını koydu. Üzerine gelen ekonomik ambargo baskılarına en azından bir süre göğüs gerecektir. Hiçbir ülke de Rusya’ya savaş açmayacaktır.
Ukrayna krizinin bundan sonraki aşamasında insanın içine sinmeyen ama gerçekçi yeni yaklaşımlara gerek duyulacaktır. Kırım’ın üzerine soğuk su içilecek, Ukrayna’nın doğusu Rus etkisine bırakılacaktır. Ancak asıl büyük mesele Rusya’yı Avrupa güvenlik sistemine entegre edebilmektir.
Moskova silah gücüne dayanarak gelebileceği noktaya vardı. Bugünkü saldırgan politikalarında ısrarın maliyeti hayli yüksek. Zaten petrol fiyatlarındaki düşüş, rublenin değer kaybı, uluslararası sermayenin ülkeden kaçışı gerekli terapiyi yaptı. Putin’in bu son durumu nasıl değerlendirdiği bir sonraki hamlesini de belirleyecektir.
Avrupa güvenlik mimarisinin yeniden kurgulandığı bir yeni yaratılış anı Ankara açısından önemlidir. Bu bağlamda Türkiye’nin üyesi olduğu ittifaktaki hemen tüm ülkelerle ilişkilerinin tatsız olması, ittifak içinde güvenilirliğini yitirmiş bir hükümetçe yönetilmesi ise bir talihsizlikdir.