Hangi stratejik aidiyet?
Türkiye’nin etrafındaki koşullar büyük bir hızla değişiyor. Bu değişim ne sürede tamamlanır, sonunda ortaya nasıl bir yapı çıkar, bunu henüz kestirmek kolay değil. Ama giderek bazı ipuçları ortaya çıkıyor. Ukrayna krizi üzerinden Avrupa güvenlik mimarisinin yeniden tasarlanmaya başlandığına değinmiştim. Nihai yapı belli değilse bile orta vadede Rusya’nın bugünkü saldırgan tutumundan vazgeçeceği, buna karşılık NATO’nun Rusya’nın çıkarlarına daha duyarlı olacağı bir denge herhalde kurulacak.
Hem Ukrayna hem Rusya ile komşu olan NATO üyesi Türkiye’nin bu yeni arayışta belirleyici bir katkısı olması söz konusu değil. İzlediği siyasetlerin farklılığı bir yana Türkiye bugünlerde üslup olarak da Batılı müttefikleriyle aynı dalga boyutunu yakalayacak gibi durmuyor. Herhalde biraz da bu nedenle Türkiye’nin NATO üyeliğinin 63. yıldönümü kimse farkına varmadan geldi geçti.
Daha da önemlisi dün, CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın yılan hikâyesine dönen savunma füze ihalesiyle ilgili soru önergesine Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın verdiği cevaptı. Hatırlanacağı gibi Türkiye 2013 Eylül’ünde savunma füze sistemini Çin’den alacağını ilan etmişti.
Casusluk yaptığı için kara listeye alınmış bir Çin şirketinin tedarik edeceği füzeler konusunda ABD ve NATO’dan büyük tepki gelmişti. Müttefikler bu sistemin NATO sistemlerine entegre edilmeyeceğiyle ilgili kesin tavır alınca hükümet kararın nihai olmadığını söylemişti. Nitekim Çinlilerin yanı sıra bir Amerikan, bir Fransız-İtalyan şirketi de füze alımıyla ilgili kararı bekliyor.
Bu koşullarda Bakan Yılmaz’ın verdiği cevap, nihai olmadığı söylenen karar çerçevesinde verilmiş gibi. Yılmaz’a göre “Söz konusu sistem, Türkiye’nin savunması için milli sistemlere entegre edilecek ve NATO’ya entegre edilmeden kullanılacaktır”. Açıklamada ayrıca “Proje kapsamında teklif değerlendirme çalışmaları tamamlanmış olup yeni bir resmi teklif alınmamıştır” deniliyor.
Profesör Serhat Güvenç’e göre bu açıklamanın mantığında gedikler var. NATO sistemlerine entegre edilmeden kullanılacak bu füzeler nedeniyle Türkiye o sistemden sağlayabileceği, istihbarat paylaşımı başta olmak üzere pek çok avantajı kaybedecek. Daha da önemlisi bakanın “milli sistemler” dedikleri içinde Türkiye’nin satın almış olduğu AWACS istihbarat uçakları ve daha yeni 4 adet sipariş verilen F-35 uçakları da var.
Bunlar teknik donanımlarıyla elbette NATO sistemlerine entegre. Türkiye’nin güvenliği açısından son derece önemli füzelerin, kendi işlevlerini de tamamlayacak bu iki önemli “milli” sistemle iletişimi olamayacak. Günümüzde her konuda olduğu gibi askeri konularda da “ağ merkezli konseptler” geçerli olduğuna göre NATO’nun kabul etmeyeceği bir füze sisteminin alınmasının mantığı da kolay anlaşılamıyor.
Neredeyse Türkiye’nin NATO’dan çıkmayı düşündüğünü insanın aklına getirecek bu açıklama, gene AWACS ve F-35 alımları, Türkiye’nin F-35’lerin yapımında bazı önemli parçaları üreteceği olgusu, Avrupa’da üretilecek F-35 motorlarının bakım merkezi olma hedefiyle de bağdaşmıyor. Bu tür açıklamaların başta değindiğim güven bunalımını giderecek bir etki yapmayacağına da kuşku yok.
Tüm bunlar, Hürriyet Daily News Genel Yayın Yönetmeni Murat Yetkin’in kendi gazetesinde ve Radikal internet sitesinde yazdıkları çerçevesinde belki anlam kazanabilir. Yetkin’e göre Türk- Amerikan ilişkilerinin durumu pek parlak değil. Üstelik önümüzde Ermeni tehcirinin 100. yılı gibi önemli bir eşik var. “Başkan Obama bu kez ‘Soykırım” der mi?” sorusu zihinleri işgal ediyor.
Bu bağlamda Çin füzeleri kararı sonuca bağlanmış gibi yapılan bu açıklamalar, NATO’dan çıkma iradesinden çok, “Ermeni soykırımı yerine ‘Meds Yeghern’ desek” pazarlıklarının bir unsuru mudur acaba?