Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SON yıllarda yaşanan tüm hukuk rezaletleri herhalde bu ülkede bir hukuk bilinci oluşmasına bir nebze katkıda bulunacaktır. Yargının siyasallaşma düzeyi, bağımsızlık fakirliği, tarafsızlık kuraklığı ve yargı insanlarının pek çoğunun kendilerini hukukla değil siyasal görüş ve devlet bekçiliğiyle mükellef görmeleri sonucu ortaya çıkan tablo iç karartıcı.

        Siyasetçiler açısından hukuk siyasi iradeye göre eğilip bükülecek bir mefhum, yargı ise ancak yürütmenin uzantısı olduğu takdirde saygı görecek bir kurum konumunda. Türkiye’deki hukuk ve erkler ayrılığı bilincinin düzeyinin düşüklüğü kadar, güçlüye boyun eğme alışkanlığının da bir sonucu olarak son yargı krizleri yaşandı. Sanki dünyanın en doğal işiymiş gibi iki hâkim verdikleri karar nedeniyle tutuklanabildi.

        Türk toplumunda yavaş yavaş bugün varılan noktanın hayli tehlikeli olduğuna dair bir kanı yerleşiyor gibi. Açık Toplum Vakfı tarafından Koç Üniversitesi’nden Ali Çarkoğlu ve Selim Erdem Aytaç ile Ohio State Üniversitesi’nden Erik Nisbet’e hazırlatılan “Haziran 2015 Seçimlerine Giderken Kamuoyu Dinamikleri” başlıklı araştırmada bunun ipuçları görülüyor.

        Araştırmanın bulgularına göre Türkiye’de demokrasinin işleyişinden memnun olmayanların oranı 2011 yılında yüzde 33 iken bugün bu oran yüzde 45’i bulmuş. Üstelik Türkiye demokrasisini 2007’de yüzde 48.1 2011’de 47.6 oranında demokrasiye yakın bulan kamuoyu 2015 yılında ancak yüzde 36.1 düzeyinde bu görüşe itibar etmiş.

        Daha vahimi Turkiye’deki rejimi diktatörlüğe yakın bulanların oranı da 2007’deki yüzde 23.6’dan 2015’teki yüzde 43.4’e varmış. Bu rakamların gösterdiği, etraftaki tüm cazgırlığa ve karşın gelişmeler karşısında genelde hayli sessiz kalan Türkiye toplumunun demokratik rejimdeki kaygı verici erozyonun farkında olduğudur. Toplum gelecekte de Türk demokrasisinin ideal demokrasiye ancak yüzde 48.3 oranında yaklaşacağını düşünüyor.

        Yani gidişatın daha iyiye olacağına dair inanç düşük. Bu değerlendirmeyi destekleyen iki veri daha var: İktidar partisi seçmeninin yalnızca yüzde 28’i ifade özgürlüğü konusunda sorun olduğunu düşünürken muhalefet seçmenlerinde bu oran yüzde 75’e çıkıyor. Devletin insan haklarına saygı göstermediğini düşünenlerin oranı da yüzde 45’i bulmuş. Son olarak diğer tüm kamuoyu araştırmalarının da gösterdiği gibi Türk seçmeninde başkanlık sistemi arayışı yok. Başkanlık sisteminin parlamenter sistemden daha iyi olduğuna inananların oranı yüzde 27, bu ifadeye katılmayanların oranı ise yüzde 46.

        Araştırma sonuçları muhalefet partilerinin ekonomik konuları kampanya söylemlerinin merkezine yerleştirmekle iyi bir iş yaptıklarını da gösteriyor. Her ne kadar seçmen iktidar partisini sorun çözmede daha yetkin görüyorsa da ekonomideki bastırılamayan olumsuzluklar cevaplarda kendini gösteriyor. Ekonominin durumu hakkında olumsuz görüş bildirenler 2013 yılında yüzde 24 iken bugün bu oran yüzde 48’i bulmuş. Tevekkeli, araştırmaya göre, “İşsizlik, geçim sıkıntısı, yoksulluk, enflasyon, ekonomik kriz gibi kaygıları Türkiye’nin en önemli sorunları olarak dile getiren seçmenlerin oranı %56’dır”. Bu durumda muhalefet açısından ortada değerlendirilecek bir fırsat var ve özellikle işsizlik iktidarın yumuşak karnı. Ancak seçmenin ekonomi yönetimi konusunda muhalefete güvenmesi için daha zaman geçmesi gerekiyor

        Kürt meselesi konusunda seçmen siyaseten özgürlükçü çözüm önerilerine (HDP seçmeni dışında) karışık yaklaşıyor. Meseleyi ağırlıklı olarak ekonomik kalkınma boyutunda değerlendiriyor. Anadilde eğitime karşı. Buna karşılık anadilde hizmet alınabilmesine o kadar soğuk bakmıyor. Sürpriz şekilde, yerel yönetimlere daha fazla yetki verilmesinden yana. Aftan yana değil. Kürt siyasal hareketinin nihai amacınınsa bağımsızlık olduğuna (genel ortalamada yüzde 61, HDP seçmeninde yüzde 33) inanıyor.

        Diğer Yazılar