Bumerang
Kuzey İrlanda’da, IRA (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) terörizmini bitirmesi ve adanın İngiliz yönetimindeki bölgelerine barış getirmesi beklenen “Kutsal Cuma” anlaşması 10 Nisan 1998’de imzalanmıştı. Barış nihayet gerçek anlamda tesis edildiğinde aradan on yıl geçmişti. IRA’nın radikalleri baştan itibaren barış sürecine karşı çıkmışlar, adına savaştıklarını söyledikleri Katolik İrlandalıların ezici iradesine rağmen terörist eylemlerini sürdürmüşlerdi.
Barış süreci zorluydu. Mehter marşı gibi ilerliyordu. Anlaşmanın Protestan ve Katolik İrlandalı taraflarının birbirlerine zerre güveni yoktu. Protestan radikallerin lideri Peder Ian Paisley ateş saçarak konuşmaya devam ediyordu. İrlanda’nın bağımsızlığını sağlamak amacıyla kurulan Sinn Fein partisi 1970’deki bölünmesinin ardından IRA radikalleriyle işbirliği yapmıştı. Barış sürecini de eski IRA’lı ve partinin başına 1983’te geçen Gerry Adams yönetiyordu.
Benzer durumlardaki gibi silahlılar siviller karşısında avantajlıydı. Kutsal Cuma anlaşmasından sonra özellikle en netameli konu olan silahların bırakılması tartışılırken birkaç kez bembeyaz yüzle medyanın karşısına çıkan Adams’ın derdini herkes biliyordu. Kendi içinde bölünmüş olan IRA radikallerinin pençesindeydi. Süregelen cinayetlere ve terör eylemlerine rağmen gerek İrlanda’nın gerekse Britanya hükümetinin çözüm iradesi sarsılmıyor, arka planda bu süreci müthiş bir markajla destekleyen ABD ipin ucunu bırakmıyordu.
Sonunda IRA kendi ipini kendi çekti. 2005 yılında bir barda çıkan kavgadan sonra IRA militanları Robert McCartney adlı Katolik İrlandalıyı öldürdüler. Polisin soruşturma yapması engellendi. IRA ve Sinn Fein’in baskıları bunda etkili oldu.
Ne var ki bu çaba sonunda, bumerang gibi Sinn Fein ve pek çok pisliği bu nedenle ortaya çıkan IRA’yı vurdu. İşin peşini bırakmayan Mc Cartney ailesi sonunda sistemi adaletin yerine gelmesi konusunda harekete geçirdi. Başarılı olmalarında bu cinayetin örtbas edilmesinden hoşlanmayan etkili İrlanda Katolik kökenli Amerikalı siyasetçilerin ve Bush yönetiminin büyük etkisi oldu. Barış nihayet 2009 yılında tam anlamıyla hayata geçirilebildi. IRA’nın radikal kanadıysa terör eylemlerine fırsat buldukça devam ediyor.
PKK’nın terör eylemlerine yeniden başlaması İrlanda örneğini düşündürdü. Bu iki mesele arasında epeyce fark olduğuna kuşku yok. Ne var ki, tüm beklentilerin ötesinde bir başarıyla yüzde on barajını aşan ve 80 milletvekiliyle Meclis’e giren bir parti ortadayken terör eylemleri sonunda yapanları vuracaktır kanısındayım.
Hükümetin, Başbakan Yardımcısı Akdoğan’ın detaylı şekilde ifşa ettiği üzere, barış süreci kendi istediği çizgiden sapınca, HDP Başkanlık projesine karşı çıkınca bu işten kaytarmak istediği doğru. Geriye dönüp bakıldığında böylesi köklü ve acıları hâlâ taze bir dönemin ardından izlenmesi gereken siyasetten, duyarlılıktan çok uzak olduğu da.
Tüm bunlara ve iktidar partisinin iktidarı devretmemek için yaptıklarına rağmen ortada bir sivil seçenek var. Nüvesini Kürt siyasal hareketinin teşkil ettiği HDP seçimlerde birtakım sözler vererek Kürtlerden ve Türklerden oy aldı. Silahlı olanların bu sivil siyaset kaynağını, onun siyasete getirdiği ümidi kurutma hakları yok. Bu harisliğin ve akılsızlığın bedeli de önlerine getirilecek.
PKK şimdiden uluslararası sistemde IŞİD ile savaştığı için sahip olduğu prestiji yitirdi. Giderek Suriye’deki uzantısı PYD kendi başına bir varlık olarak değerlendirilmeye başlanacaktır. Bölgede bir kitle hareketliliği yaratamaması da demokratik seçeneğe güvenmiş olanların hoşnutsuzluğunu herhalde yansıtmaktadır.
Şiddet bir siyasi hareketin sesini duyurması için gerekli olabilir. Demokratik siyasetin önü açıldığındaysa şiddet ve terör davanın da, adına hareket edildiği söylenen kitlenin de düşmanı haline gelir.