Amerika ve demokratik terbiye
Demokratik terbiye, usul ve adap bir anda içselleştirilebilecek şeyler değil. Çoğulcu, liberal değerlerin kurumsallaştığı demokrasilerde bile her vatandaş, her siyasetçi bir hoşgörü abidesi olmuyor. Aileden, geniş toplumdan tevarüs edilen önyargılar, takıntılar insanın ruhunu kemirebilir. Hınçla beslenmiş bir eziklik insanın içindeki intikamcılığı azdırabilir. Ya da düşmanlıklar yaratarak, hakaretle sindirmeye ve aşağılamaya çalışarak toplumun kaybedenleri olduğuna inananları kışkırtmak siyaseten yararlı bulunabilir.
En ileri demokrasilerde bile görülebilen bu zaafı kurumların düzgün çalışması dizginler. En başta da yargı ile birlikte vatandaşın canını, malını, haklarını korumakla yükümlü olan güvenlik güçleri bu işten sorumludur. Demokratik siyasetin ortak değerlerini yaşatmakla yükümlü olanlar da demagogların, nefret körükleyicilerin, şiddet ve şeamet tellallarının açtığı zehir kanallarını kapamaya çalışırlar.
Demokratik siyasetin çoğulculuk, özgürlük, haklar demeti olduğunu her vesileyle hatırlatırlar. Nefret nesnesi yaratma teşebbüslerine karşı çıkarlar. Son tahlilde, baskı altındaki bir demokrasiyi koruyacak olanlar kurumlar, vatandaşlık bilinci ve demokratik terbiyeye sahip siyasetçilerdir.
Beyaz Amerika’nın ırkçılığının ne olduğunu bilerek büyüyen, siyah olmanın yarattığı öfkeyi dizginlemek için sürekli nefsini terbiye eden Başkan Obama’nın son “Birliğin Durumu” konuşması, tam da bu temalar hakkında uyarılar ve demokratik değerlere övgüler içeriyordu.
Obama, kendi başkanlığında gerçekleşenleri anlatıp özellikle ekonominin performansı hakkında bir siyasetçiden bekleneceği gibi böbürlendi. Ülkenin büyük tehditler altında olduğunu, güvenliğin tehlikeye düştüğünü söyleyenlere Amerikan savunma bütçesini hatırlattı.
“Bugünün dünyasında bize yönelik asıl tehlike şer imparatorluklarından değil çökmüş devletlerden geliyor” diyerek dünyadaki terörizmi üreten asıl arka planı tespit etti. ABD’nin dünyanın jandarması olmadığını, olmaması gerektiğini vurgulayarak Ortadoğu’daki krizin daha uzun süre devam edeceğini söyledi. Bu arada kendi mantığıyla çelişkiye de düşerek buradaki çatışmaların bin yıllık sorunların ürünü olduğu saçmalığını tekrarladı.
Ancak konuşmanın temel mesajı, kutuplaşmayı engelleyemediği için üzüntüsünü dile getiren başkanın Amerikan demokrasisi ile ilgili kaygılarını dile getirdiği bölümdeydi. Obama, isim vermeden Cumhuriyetçi partinin, başta Donald Trump olmak üzere nefret kusan, toplumdaki kutuplaşmayı derinleştirecek söylemlere sığınan adaylarına verip veriştirdi. Onlara bir demokratik adap ve edep dersi verdi.
Obama’ya göre “Demokrasi vatandaşların aralarında temel güven bağlarının bulunmasını gerektirir. Bizimle aynı fikirde olmayanların hepsinin kötü niyetli olduğuna inanırsak, siyasi muarızlarımızın vatan haini olduğunu düşünürsek bu sistem işlemez. Taviz verme iradesi bulunmazsa, en temel olgular bile sorgulanır ve biz yalnızca aynı fikri paylaşanlara kulak verirsek demokrasi acı bir frenle durur”.
Meksikalılara, Müslümanlara hayasızca sataşan Trump’a özel olarak şu mesajı verdi: “İnsanları ırk veya dinleri nedeniyle hedefe koyan bir siyaseti reddetmeliyiz. Bu, siyasi doğruculuk meselesi de değil. Bizi güçlü kılanın ne olduğunu anlamaktır.”
ABD’nin ilk siyahi başkanı kendisine yönelik sınırsız bir nefreti göğüsleyerek, terör histerisiyle mantığını yitirme noktasına gelmiş bir topluma sakin olmasını tutarlı şekilde öğütleyerek ve Müslüman olduğu iddiasını 7 yıldır kesmeyenlere rağmen Müslümanların haklarına ve özgürlüklerine de diğer Amerikan vatandaşlarınınkiler kadar sahip çıkarak bir hat çizdi. 2016 seçimleri, ABD’nin bu hatta mı kalacağı yoksa demokrasi terbiyesinin şiddetle sınanacağı bir yer mi olacağını da gösterecek.