'Uzun, ince yolda' yeni durak
Roma
GEÇEN yıl patlayan ve halen süren mülteci krizi, Türkiye-AB ilişkilerinde bir canlanmaya vesile oldu. Kamuoyunda AB üyeliğinin gerçekleşeceği konusunda beklentiler düşmeye devam etmesine rağmen Kadir Has Üniversitesi’nin 2015 yılı Sosyal ve Siyasal Eğilimler Araştırması sonuçlarına göre hâlâ üyeliğe yüzde 65 oranında destek var. Bugünkü bağlamda üyeliğe verilen bu desteği Türkiye’nin belli siyasal standartlara ve ekonomik istikrara sahip bir ülke olması özlemi diye okumak herhalde daha doğru olur.
Bugüne dek Türkiye kamuoyunca daha yüksek standartlarda yaşama ve daha nitelikli bir demokrasi vaadiyle eşdeğer tutulan AB’nin kendisi de aslında derin bir kriz içinde. Bu krizin varoluşsal boyutta olduğunu savunanlar var. Avrupa çapında derin bir liderlik krizi yaşandığına, Avrupalı seçkinlerin krizin içerdiği tehdidi tam anlayamadıklarına dair yazıların sayısı artıyor.
Özellikle Macaristan ve Polonya gibi ülkelerde otoriterleşme eğiliminin alenen artması, daha gelişmiş üyelerin bir kısmındaki yabancı düşmanı siyasi partilerin yükselişi AB kurumlarını zorluyor. Danimarka Meclisi’nden geçen ve insana 1930’lardaki faşizan uygulamaları hatırlatan, mültecilerin ziynetlerine varıncaya dek mal varlığına el koymayı öngören kanun AB’deki aklı başında çevreleri iyice sarstı. Yunanistan’ın ekonomik kriziyle birleşince bu gelişmelerin tüm AB projesini çökerteceğinden korkanlar var.
Bu koşullarda Türkiye-AB ilişkilerini canlandırmaya, raya sokmaya ve belli bir vadede üyelik sürecini gerçekten canlandırmaya çalışan AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır, AB hakkındaki bu karamsarlığı paylaşmıyor. AB Bakanı Bozkır, öncelikle Avrupalı seçkinlerin ve siyasetçilerin yaşanan krizin boyutları ve kapsamı hakkında artık çok daha gerçekçi bir fikre sahip oldukları kanısında. Alacakları önlemlerle de bugünkü panik eseri tepkilerden uzaklaşacaklarını düşünüyor. İlişkilerde de 4 yıl boyunca seçim yapılmayacağından Türkiye’nin bir zamandır ertelenen reform programına döneceğine ve hızla mesafe kat edeceğine inanıyor.
İtalyan yetkililerle görüşmek üzere Roma’ya gelen bakan, en başta İtalya hükümetinin Suriyeli mülteciler için Türkiye’ye verilecek 3 milyar Euro’luk yardıma neden karşı çıktığı konusuna açıklık getirdi. İtalya, Türkiye’ye para verilmesine değil bunu ulusal bütçesinden ödemek zorunda bırakılmasına itiraz ediyormuş. Yani katkısının AB bütçesine aktardığı paradan alınmasını istiyormuş.
Yine bakanın dediğine göre paranın 1 milyar Euro’luk kısmı hazır. 170 milyon Euro da Türkiye’nin kullanmadığı IPA fonlarından aktarılacakmış. Geri kalanının da AB içindeki müzakereler sonucu toplanacağından emin. Almanya Şansölyesi Merkel taahhüdü yinelemiş. Şubattan sonra paranın gelmesi bekleniyor ve tümüyle Suriye mültecilere harcanacak.
Bu miktarın Türkiye’ye yardımdan çok AB’nin mülteci krizindeki feci bir ahlaki iflas görüntüsünü kapatması için önemli sayılabileceğini vurguladı. “Bugüne dek Türkiye zaten kamplara 8 milyar dolar, toplamda da 10 milyar dolar harcamış ve harcamaya da devam edecek” dedi.
Bakan Bozkır ilki geçen yıl ekim sonunda düzenlenen Türkiye-AB zirvesinin bundan böyle yılda iki kez yapılacağını hatırlattı. Bunlardan birincisi daha dar kapsamlı, diğeri tüm üye ülkelerle yapılacak. Hükümet bu zirvelerin yalnızca “Âlem alışverişte görsün” türünden değil, yeni platformlar da içerecek şekilde yapılmasını arzuluyor.
Bu platformların güvenlik, enerji, ekonomik işbirliği konularında oluşturulduğunu, ekonomik platforma dahil bir toplantıya yılın ikinci yarısında AB’nin altı komisyon üyesiyle katılacağını söyledi. Gümrük Birliği’nin kapsamının genişletilmesiyle ticaretin 300 milyar dolaylarına çıkmasını beklediklerini de hatırlattı.
AB içinde serbest dolaşımı sağlayan Schengen anlaşmasının askıya alınacağına inanmayan AB Bakanı, gerekli yasal düzenlemeler yapıldıktan sonra ekim ayında, 12 Eylül kalıntısı olarak gördüğü vize uygulamasının da kalkacağından emin: “Ekim ayında Türk vatandaşları Schengen alanına vizesiz girebilecektir.”
İlişkilerin bu yönde ilerlemesinin de katkısıyla ve özellikle Kıbrıs’ta çözüm olursa müzakere surecinin de canlanacağını, zaten Türkiye’nin hazırlıklarının tamam olduğunu söyledi.
AB’nin yıllar sonra Türkiye’ye makul şekilde yaklaşmasını sağlayan, hatta kendi ilke ve değerlerini bir kenara bırakarak iç politikadaki gelişmeler hakkında genelde sessiz kalmasına yol açan mülteci meselesiyle ilgili olarak Bakan Bozkır’ın verdiği bazı rakamlar ise çarpıcıydı.
Türkiye kendi hukuki düzenlemeleri gereği Suriye’den gelenleri mülteci değil göçmen kategorisinde değerlendiriyor. Geçen yıl 73 bin 422’si Suriyeli, 35 bin 921’i Afgan, 7 bin 247’si Iraklı olmak üzere toplam 146 bin 485 kişi sınırı kanunsuz olarak geçtiklerinden yakalanmış. 2.5 milyar Euro’luk bir büyüklükteki insan kaçakçılığına bulaşan çoğu Türk olmayan 3 bin 694 kişi yakalanmış.
Toplam 2 milyon 503 bin Suriyelinin 150 bini Türkiye’de doğmuş. 700 bin çocuğun eğitim ihtiyacı var ancak 223 bin 528’i okulda.
Hava ve denizden gelen Suriyelilere vize konulduğundan beri mülteci akışı yavaşlamış ancak haberlerde de görüldüğü gibi Suriye trajedisi sürdükçe insanlar her şeyi göze alarak canlarını daha sakin ve güvenli yerlere atmaya çalışacaklar.
Sonuç olarak, Güneydoğu meselesinde gerçeklerin tam yansıtılmadığını düşünen ve yapılan silah-mühimmat yığınağıyla ilgili de çarpıcı rakamlar veren Bakan Bozkır, AB’nin ve Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği ve Türkiye’nin üyeliği hakkında umutlu ve iyimser.