ABD-Türkiye ilişkisi
Amerikalı konuşmacı konuyu çok basit bir formülle bağladı. Tartışılan, Türkiye-ABD ilişkilerinin nasıl düzeleceğiydi. Bu yazıyı yazarken Amerika Dışişleri Bakanı Tillerson’un ziyaretinin nasıl geçtiği, nelerin tartışıldığı, hangi konularda gerilimin sürdüğü, hangilerinde bir mutabakata varıldığı bilinmiyordu. TÜSİAD ile Boğaziçi Üniversitesi’nin Dış Politika Forumu toplantısında ilişkilerin geleceği de bu ziyaret bağlamında tartışılıyordu.
İlişkilerin nasıl düzeleceği sorusunun cevabı da iki tarafın yakın zamanda Suriye veya Gülen’in iadesi ya da PYD konusunda bir anlaşmaya varılması değildi. Türkiye-ABD ilişkilerini düzeltecek olan Rusya’nın tutumu olacaktı. Türkiye’nin kendisini çok yalnız hissettiği ve müttefikleriyle ortak bir bakış açısı yakalayamadığı bir dönemde Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesi Ankara açısından bir mutlak gereklilik haline gelmişti.
İktidarın dış politikası hakkında okumaya değer yazılarda Rusya ile yakınlaşmanın amacının ABD’nin dikkatini Türkiye’nin kaygılarına çekmek olduğu vurgulanıyordu. Yazarlar bunun maharetli bir denge oyunu olduğunu da elbette düşünüyorlardı. Pratikte yaşanan ise Türkiye’nin ABD ile bir ortak yaklaşım noktası bulamaması nedeniyle Rusya ile ilişkisinin eşitlikçi olmaktan çok uzak hale gelmesiydi. Nitekim Türkiye’nin Batılı müttefikleriyle olan ilişkilerinde sıkça dile getirdiği hassasiyetlerinin hemen hiçbirine önem vermez gibi görünen Moskova bildiğini yapmayı sürdürüyordu.
Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği açısından iyimser sayılacak bu görüş hemen gerçekleşecek bir senaryo da önermiyor. Bunun gerçekleşmesinin birinci şartı Atlantik ötesi ilişkilerin onarılması. Yani NATO’nun miadını doldurmuş bir örgüt olduğunu düşünen Başkan Trump’ın Rusya ile rekabetin sürdüğüne ikna edilmesi ve Avrupa ile ilişkileri düzeltmek için irade göstermesine bağlı.
Washington’da Rakka operasyonu konusunda kararın verildiği anlaşılıyor. Ancak düğmeye basılması için Türkiye’deki referandumun geçmesi bekleniyor. Harekât, nüvesini PYD/YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri ile birlikte yapılacağından Ankara’nın memnuniyetsizliğini dile getirmesi beklenir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Trump ise ilk kez mayıs ayındaki NATO zirvesinde bir araya geldiklerinde bu konuyu da etraflıca ele alacaklardır.
YENİ BİR BAŞLANGIÇ
Gülen’in iadesi ve PYD ile ilişkiler üzerinden Türkiye-ABD ilişkilerinin kısa vadede önce daha kötüye gitmesi de bu durumda bekleniyor. Ancak somut anlaşmazlıklar ve çıkar çatışmalarının ötesinde tarafların birbirleriyle diyalog kurmalarını zorlaştıran psikolojik unsurlar da var. Türkiye’de ABD’nin darbe teşebbüsü hakkında ne ölçüde bilgi sahibi olduğu konusunda kamuoyunda belirli bir rahatsızlık var. Medyanın bir kesiminde de bu duygunun kabarması için büyük gayret gösteriliyor. Bunun ötesinde PYD ve Gülen konularının da kamuoyunda bir rahatsızlık yarattığı biliniyor.
ABD’de ise Türkiye ile ilgilenen siyasiler ve yönetim katında darbe ile ilişkilendirilmenin derin bir rahatsızlık yarattığı anlaşılıyor. Bunun ötesinde “Amerikan sistemi yakın zamana kadar iktidar partisi milletvekilleriyle görmeye alıştıkları Gülencilerin şimdi en ağır şekilde suç- lanmalarını da pek anlamıyorlar” denildi. ABD Adalet Bakanlığı geri iade konusunda üzerine düşeni yaptığına inanıyor ve bu nedenle eleştirilmekten de hoşlanmıyor. ABD Hazine Bakanlığı’nın Halkbank Genel Müdür Yardımcısı’nı tutuklaması ise çok ciddi bir gelişme olarak değerlendiriliyor.
Kısacası Türk-Amerikan ilişkilerinin yeni bir başlangıca ihtiyacı var. Ancak Suriye’deki durum netliğe kavuşmadan ve PYD’nin geleceği konusundaki anlaşmazlık çözülmeden bu başlangıcın gerçekleşmesi ve ilişkilerin sağlıklı bir hatta oturması ihtimali çok zayıf.