Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyareti, Türk-Amerikan ilişkilerindeki krizin gölgesinde yapılıyor. Krize yol açan gelişme ABD yönetiminin Rakka operasyonunu, Türkiye’nin tüm aksi yöndeki telkinleri ve 25 Nisan’da Irak ve Suriye’deki PKK ve PYD hedeflerine yönelik bombardımanına rağmen PKK ile bağlantılı PYD/YPG güçleriyle yapacak olması. Krizde yaraya tuz basansa ABD Başkanı’nın PYD/YPG’ye ağır silah verileceğini Erdoğan’ın ziyaretinden önce Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı’nın Beyaz Saray’da temaslarda bulundukları gün açıklamış olmasıydı.

        Aslında karar sürpriz değil. Türkiye-ABD ilişkilerindeki kriz de yeni değil. İki müttefik arasında Irak’ın Kuveyt’ten çıkarılmasından itibaren temel bakış açısında ortak paydaları yakalamak mümkün olmamıştı. 1990’larda iki ülke ilişkileri zorlu dönemlerden geçmiş, Türkiye’de, ABD’nin Irak’ta bir Kürt devleti kurdurmak istediğine dair sarsılmaz inanç ciddi gerginliklere de yol açmıştı. ABD’nin talihsiz Irak savaşında da Türkiye kendi içinde bölünmüş, savaşa destek vermeme kararının ardından da gene Kürt devleti kurulacak kaygısıyla siyaset oluşturmaya çalışmıştı. Rakka operasyonunun PYD ile yapılması kararını veren Merkez Komutanlığı (CENTCOM) ile TSK arasındaki husumet de 1 Mart tezkeresinin ardından başlamış, çuval hadisesi yaşanmıştı.

        ABD’nin Irak’taki başarısızlıkları, İran’ın bu ülkenin yönetiminde elde ettiği güç, Irak üzerinden Doğu Akdeniz’e daha kolay uzanma imkânı elde etmesi ve bölgesel hegemonya arzusu Türkiye’nin önüne bir fırsat alanı açmıştı. Irak savaşında ABD’nin yanında yer almamanın yol açması beklenen bedel gerçekleşmediği gibi Ankara bu savaşın gidişatından kârlı çıkmıştı.

        Bu durum onyıllar boyunca ya Türkiye’deki Kürt meselesini kaşıdığı düşünüldüğündenkızılan ya da “aşiret reisi” diye küçümsenen Mesud Barzani’nin yönetimindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile normal ilişkiler kurulmasının da yolunu açmıştı. Onca yıl teklif dahi edilmesi bahis konusu edilemeyen bu gelişme ülkede büyük dalgalanmalara da yol açmamıştı. Türk dış politikasının en güçlü sabitlerinden birisinden vazgeçilmiş- ti. Hatta Barzani yönetimi bugünkü şartlarda Türkiye’nin nispeten iyi ilişkiler içinde olduğu, PKK ile mücadelede işbirliği de yapılan bir müttefik haline gelmişti.

        Kısacası ABD’nin sorumsuz savaşı ve bunun sonuçları bölgedeki dengeleri değiştirdiğinde Türkiye bundan yararlanmayı bilmiş, İran’ın artan etkisini kırmak amacıyla ama Tahran’la iyi ilişkileri de sürdürerek, o güne dek Türk dış politikasını tek boyutlu kalmaya zorlayan bir bakış açısından da vazgeçmişti. 2010’lu yıllardaki, Türkiye’de çözüm sürecinin başlatıldığı dönemdeki söylemle “Türkiye Kürtlerle birlikte büyüyecekti”.

        Bu söz tabii Arap isyanlarının akabinde söylenmişti ve Türkiye’nin egemenlik alanını artırma girişimlerinin bir ürünüydü. Bir yanıyla seksen küsur yıllık bir söylemin ve yaklaşımın değiştirilmesi vaadini taşıyordu ama diğer yandan da ülkenin kapasitesini aşan bir isteği dile getiriyordu.

        Suriye politikası, sahadaki gerçekleri doğru okuyamama ve yanlış ittifaklar yapma, İran ve Rusya’nın stratejik hesabını kavramadan Obama yönetiminden büyük beklenti içine girme Türkiye’yi sıkıntıya soktu. Rus uçağının düşürülmesi gibi bir olayın tepkisi de Ankara’nın hareket imkânını kısıtladı.

        Varılan noktada Başkan Trump, Pentagon’un önüne koyduğu, Obama döneminden kalma planı kabul etti. Salı günkü buluşmada Türkiye tarafı elbette duyduğu rahatsızlığı aktaracak ve Trump’tan bu kararı telafi edecek adımlar talep edecektir. Kurulmakta olan bölgesel denklemde Türkiye’nin bakış açısında bir değişikliğe gidip gitmemesi gerekliliği ayrı bir değerlendirme konusudur.

        Diğer Yazılar