Almanya öne çıkarken
Batı ittifakı Trump’ı taşıyamayacak. Alman Şansölyesi Merkel, önceki gün Münih’te Atlantik ittifakının geleceğini ve Avrupa’nın oynayacağı rolü tartışmaya açmadan önce de bu durum ortadaydı. Merkel’in Münih’te bira içerken söylediği sözler, Şansölye’nin her zamanki dikkatli üslubuna rağmen bir eşiğin aşıldığına delalet ediyordu. Kıta Avrupa’sının ABD ile ilişkisi, en azından bugünkü Başkan döneminde, farklı parametrelerle kurgulanacaktı. 2. Dünya Savaşı’ndan beri dünya sisteminin en sağlam eksenini oluşturan bu ilişkilerdeki herhangi bir çözülmenin kuşkusuz uzun vadeye yayılan sonuçları da olacaktır.
Öncelikle, Avrupa’nın kurucu ikilisi Fransa ve Almanya’nın birlikte yeni bir rota çizme ihtimali geçmişe göre daha yüksektir. Merkel ve Almanya, Atlantik ötesi bağı kuran Britanya’nın AB’den çıkmasından sonra Almanya’nın coğrafi konumu nedeniyle Rusya’ya doğru kaymasını engellemek isteyecektir.
Merkel’in deyimiyle “Avrupalılar olarak, kendi kaderimizi kendimiz yönetmeliyiz”.
İhtiyatlı Şansölye’nin bu sözleri, Atlantik İttifakı’na yürekten inanan ve kıta Avrupa’sının en Amerikancı ülkesinin başbakanı olarak, ABD’ye değil bugünkü Başkan’a yöneltiliyordu. Trump’ın kabinesinde Avrupalılara sürekli bağlılık taahhüdünde bulunanların varlığı, cehaletinin derinliği kendisiyle karşılaşan hemen herkesi dehşet içinde bırakan Başkan’ın yaklaşımındaki dışlayıcılığı dengeleyemiyordu.
Merkel’in dünyanın en karizmatik siyasi şahsiyeti olduğu söylenemez. Ancak siciline bakıldığında ayağı yere sağlam basan ve reklamını fazla yapmadan önemsediği değerlere sonuna kadar sahip çıkan bir siyasetçi olduğunu söyleyebiliriz. Mülteci krizi sırasında ülkesinin sınırlarını açma kararını, bunun siyasi maliyetini ödemeyi göze alarak verdiğini unutmamak gerekir.
Merkel’in bir diğer özelliği soğukkanlılığı ve eğer görülecek bir hesabı varsa, bunu bağırıp çağırmadan ama yolundan da hiç sapmadan yapabilmesi. On yıl önce, henüz çiçeği burnunda bir Şansölye iken, Başkan Putin’le buluştuğunda Rus Lider toplantıya labrador cinsi köpeğini de getirmişti. Merkel köpeklerden korkuyordu ve Putin de aklınca Alman Şansölyesi’ne nelere kadir olduğunu gösterecekti.
Merkel’in bu buluşma ardından söyledikleri aslında karakter yapısı hakkında da iyi bir fikir veriyordu: “Bunu neden yapmak zorunda olduğunu anlıyorum. Erkekliğini kanıtlaması lazım... Kendi zayıflığından korkuyor aslında.” Ukrayna’ya Rus müdahalesi ve Kırım’ın ilhakı ardından gündeme gelen yaptırımlara da, Rusları şaşırtacak bir kararlılıkla destek verdi ve her biri ayrı telden çalan AB üyelerini de bugüne dek disiplin altında tutmayı becerdi.
Trump seçildiğinde, kutlama mesajında işbirliğinin ortak değerlerin savunulması üzerinden gerçekleşeceğini söylemişti. Bugünkü ortamda liberal demokrasinin temel ilkeleri ve hukuki çerçevesinin ötesinde, ortak değerler “açık ekonomi”, “çevre korumacılığı” ve “yabancı düşmanlığı” yapmamayı gerektiriyordu. Trump, daha önce “Miadı doldu” dediği NATO’nun toplantısında ittifak dayanışmasına inanmadığını gösterdikten sonra G-7 zirvesinde de bu ortak değerleri umursamadığını gösterdi.
Merkel’in çıkışı da bunun üzerine net, ancak ihtiyatlı bir dille geldi: “Başkalarına tümüyle yaslanabileceğimiz günler sanki artık geçti. Geçtiğimiz birkaç günde yaşadıklarımdan çıkardığım mesaj budur. Gayet tabii ABD ve Birleşik Krallık’la, diğer komşularımızla hatta Rusya ile dostane ilişkilerimiz olması gerekir. Ancak kendi geleceğimiz için de gene kendimiz mücadele etmeliyiz”.
Almanya Başbakanı dünya liderliği iddiasında bir siyasetçi değil. Ülkesi, tarihten aldığı dersler nedeniyle stratejik liderlik yapma konusunda hayli çekimser. Önümüzdeki dönemde, ABD’deki tavır sürer ve Avrupa gerçekten kendi yolunu çizmeye başlarsa Almanya liderlikten çok koordinatör olmayı tercih edecektir. Ancak her halükârda ağırlığı da hissedilecektir. Bundan sonrasında ülkenin Rusya ile ilişkisinin nasıl şekilleneceğine bakmak gerekir.
Türkiye açısından kıtada öne çıkan bir Almanya’nın anlamını doğru formüle etmek elzemdir. Bunun ötesinde Atlantik İttifakı’nın gevşemesi hatta kırılması durumunda dünya daha da istikrarsızlaşabilecektir. Ne var ki henüz, Trump’a rağmen, o noktada değiliz.