Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜN gelen haber herhalde komedi tarafı ağır basan nitelikteydi. Trump yönetimi Katar’a 12 milyar dolarlık uçak satacaktı. Amerikan Hava Kuvvetleri’nin en gelişmiş uçağı olan F-35’lerin üç modeli var, fiyatları da beheri 95 ile 123 milyon dolar arasında değişiyor. ABD’nin, başkanı tarafından teröre finans sağlamakla suçlanan ancak bölgedeki en önemli askeri üssünün bulunduğu Katar’a silah satmasında şaşılacak bir şey yok. Olayı biraz trajikomik hale getiren, Suudların baskısıyla bunalmış, Amerikan Başkanı tarafından suçlanmış, hakarete uğramış Katar’ın güle oynaya bu kontratı imzalamasıydı herhalde. Sonuçta Suudların olduğu gibi Katar hanedanının da son tahlilde hayat sigortasının poliçesini ABD kesiyor demektir. Karşılıklı çıkarlar bunu gerektiriyor diyerek bu sayfayı kapatmak mümkün.

        Zaten Trump yönetiminin “yetişkinleri” diye nitelendirilen Savunma Bakanı Mattis ya da Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster, hatta bakanlığıyla hemen hiç ilişkisi bulunmadığı için garip bir dışişleri bakanı profili çizen Tillerson, Körfez’deki krizi çözmek için devreye girdiler. Silah anlaşmasını da belki bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Ne var ki Körfez’deki çatlak gerçek ve derin.

        ABD’nin ise bu başkanın karakter özelliklerinden de kaynaklanan nedenlerle durumu kontrol edememesi Amerikan güvenlik politikalarının önceliği açısından sorun yaratıyor. Bu öncelik de İran’ın zapturapt altına alınması, gücünün kırılması. Obama dönemindeki “Meselelerinizi kendi aranızda halledin” tavrından vazgeçilmesi. Ne var ki, Suudların başlattığı krizi engelleyemeyerek ABD, İran’ın ve Rusya’nın kendi çıkarları için kullanabilecekleri bir boşluğun yaratılmasına da izin vermiş oldu.

        Washington’da dış politikayla ilgili bir diğer mesele ise bugüne dek o politikanın oluşturulmasında ve uygulanmasında taraf ve söz sahibi olmuşların devre dışında kalmaları. Bu devre dışı kalmışlık görebildiğim kadarıyla müthiş bir çaresizlik duygusunu da yanında getiriyor. Yeni ekibin içindeki bir kesimin dünya görüşü yerleşik kalıpların dışında. Trump’ın kendisi çok uzun zamandır ABD’nin yerleşik ilkeleri, bağlantıları ve tercihlerine sert şekilde tepki veren birisi. Kendi düşüncelerinin yeterince olgunlaşmaması, herhangi bir pozisyonun sonuçlarını düşünmemiş olması hem beklentileri kurmayı hem de analizi zorlaştırıyor.

        ÇİN, DÜNYAYA YAPICI BİR MODEL SUNUYOR

        Yerleşik ve mantıksal olduğunu düşündüğüm kalıplar içinde bakıldığında ABD’nin Avrupa ile ilişkilerini bu denli kenara atmasının gereği yok. İlişkiyi farklı bir zemine oturtmak gerekebilir ancak Avrupa’nın sunduğu modelin böylesine hakir görülmesi, 70 yıllık ittifak çerçevesinin hoyratça hırpalanması Amerikan çıkarları açısından da akıllıca değil. Benzer şekilde Çin’in dengelenmesi/ çevrelenmesi için önemli bir adım olan Pasifik Ötesi Ortaklık Ticaret Anlaşması’ndan vazgeçilmesi de anlaşılır gibi değil.

        Bu hamle Asya’daki potansiyel ortakları tedirgin edip onları Çin’i fazla kızdırmayacak bir tutum almaya ve bazen de Beijing’in yörüngesine girmeye zorluyor. Bu durumda Çin dünya sistemindeki ekonomik açıklığın savunucusu oluyor. “Tek kuşak-tek yol” gibi Asya ve Avrupa’daki milyarlarca insanı etkileyecek projesiyle ya da Afrika’daki yatırımlarıyla dünyaya yapıcı bir model sunuyor. İkinci Savaş sonrasında Avrupa ekonomilerini yeniden harekete geçiren Marshall Planı’nın 70. yıldönümünde ise ABD dünyaya ancak küstahlık, kavga, benmerkezci bir kibir, güç gösterisi ve silah sunabiliyor. Amerikan liderliğinin meşruiyet temeli eriyor. Ancak olumlu bir sonuç olarak da uzun zamandır stratejik damar tıkanıklığı yaşayan Avrupa silkinmeye başlayarak otoriterlik karşısında liberal-demokrasi, ezen bir piyasacılık karşısında sosyal demokrat bir iktisat anlayışını canlandırmaya çalışıyor.

        Türkiye, Washington’un stratejik gündeminin önemli bir mevzuu değil. Council on Foreign Relations Başkanı Richard Haass’ın Foreign Affairs Dergisi’ndeki yazısında kullandığı betimleme her şeyi özetliyor: “Türkiye bir Amerikan müttefikidir ama artık gerçek bir ortak sayılamaz.”

        Diğer Yazılar