Taşlar yerinden oynarken
Bütün dünya gözüne kestirip istikrarsızlaştırmaya ve envai çeşit komployla gücünü kısmaya çalıştığından değil ama yanıbaşında olup bitenlerden dolayı Türkiye’nin etrafını bir ateş çemberi sarıyor. Daha kötüsü ise Ankara’nın Katar dışında dostça ilişkiler içinde olduğu bölgesel ya da küresel çok az gücün bulunması.
ABD politikalarındaki tutarsızlıkların tüm dünyayı dehşet içinde bıraktığı bir dönemde Ankara’nın Washington’da yakın ve dürüst ilişki kurabileceği bir kurum veya kişi kalmamış gibi. Türkiye’yi geçmişte sakınmış ve ikili ilişkilere büyük önem atfetmiş sözü geçen senatörler ve Temsilciler Meclisi üyeleri, Washington Büyükelçiliği önündeki dayak hadisesinden dolayı sessiz.
Dolayısıyla Ankara’nın görüşlerini gündemde tutacak, destekleyecek bir odak yok. İlişkilerin perakende (transactional) şekilde götürülmesi, stratejik bir ortak payda bulunmasını imkânsız kılıyor. Ortak dilin eksikliği Türkiye’nin Suriye’de son zamanda giderek tırmanan gelişmeler karşısında büyük ölçüde elini kolunu bağlıyor. Kaygılarını ya da önerilerini dinleyecek merci bulmakta zorlanıyor.
Avrupa Birliği ile ilişkiler, tarafların bağları tümden koparmanın maliyetini göğüslemek istememelerinden dolayı rölantide. Türkiye’nin Avrupa başkentlerinde muhatap bulması, geçtiğimiz dönemde kullanılan ağır dil ve Avrupalı Türklerin siyasi bir koz olarak kullanılmaları nedeniyle zorlaşıyor. Ankara’nın başta darbe bağlantılı kişilere sığınma imkânı tanınması nedeniyle AB ülkelerinden ciddi şikâyetleri var. Türkiye’nin bugünkü güzergâhında, yeniden hayat emareleri göstermeye başlayan AB’nin niteliklerini önemseyerek ilişkileri güçlendirmek istediğine dair bir işaretse pek yok.
Batı ile ilişkilerdeki en iyimser deyimiyle durağanlık, Türkiye’nin diğer güçlerle olan ilişkilerinin daha iyiye gitmesiyle dengeleniyor değil. Rusya Federasyonu’nun, domatesle ilgili çeşitli kararlarında simgelenen tavrı Moskova- Ankara ilişkilerinin eşitlikçi zeminde yapılmadığını gösteriyor. ABD ve Rusya, Türkiye’nin kontrol ettiği alandan öteye bir hamle yapmasını engelliyorlar. Daha önemlisi, ABD’nin zıvanadan çıkmış görünen dış politika savrukluğu karşısında Astana konferanslarını birlikte düzenleyen, Moskova anlaşmasını imzalamış ortakların bir ortak eylemde birleşmeleri de söz konusu değil.
ASIL MESELE SURİYE
Körfez’de halen sürmekte olan gerilim de Türkiye’nin planlarını suya düşürmüş gibi. Üstelik bu krizin başından itibaren Türkiye diplomasi geleneği açısından acemice sayılacak hatalar nedeniyle durum daha vahim bir noktaya doğru gidiyor. Körfez ülkelerinin Katar’a yönelik düşmanca hamlesi onlar açısından ancak Emir’in hizaya gelmesiyle sonuçlanabilir. Donald Trump’ın tweet’leriyle verdiği desteği de istedikleri sonuca ulaşmak açısından belli ki çok kıymetli buldular.
Ne var ki Katar beklenenden daha çetin ceviz çıktı. Kısa sürede boyun eğmeyeceği sinyalini vermesinin ötesinde, krizin ilk patladığı andaki olumsuzlukların bir kısmını giderdi. ABD Savunma ve Dışişleri Bakanlığı, Başkan’ın tutumuna zıt bir siyaset çizgisini benimsediler. Bu belirsizlik ortamında daha sessiz ve derinden giderek katkı yapabilecek Ankara’nın çıkışları uzun vade açısından yararlı olmadı. Kriz halen geçmiş değil ve Riyad’daki yeni saray darbesinin ardından Körfez’deki havanın daha da sertleşeceğini düşünmek yanlış olmaz.
Bugüne dek istikrar ve refah içinde olan ancak geleceği ekonomik zorluklar ve çalkantıyla sınanacak gibi görünen Körfez gene de Türkiye’ye uzak sayılır. Asıl mesele Suriye’de IŞİD’in yönettiği topraklardan atılmasının yaklaşmasıyla başlayan hâkimiyet savaşında işlerin çok tehlikeli ve yakıcı bir hale gelmesi. Türkiye’nin bugünkü içe dönüklüğü, Suriye’de çıkarlarını korumasını ve gelişmeleri etkileyebilmesini zorlaştıracaktır.