Trump'ın kaçırdığı fırsat
Yarın Amerikan Bağımsızlık Günü. Amerikan toplumunun bir yarısıyla dünya nüfusunun çoğunluğu ABD’ye bakıp, bu ülkede ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor. Amerikan toplumundaki liberal ya da klasik muhafazakâr seçkinlerin kahir ekseriyeti, büyük ölçüde kendi rehavetlerinin, duyarsızlıklarının, ezberciliklerinin sonucu ortaya çıkan Trump başkanlığını içlerine sindiremiyor. Başkan’a yönelik muhalefetin derin bir duygusal damarı da var. Doğrusu Başkan’ın kendisi de şımarık ve dengesiz bir çocuk gibi davranmaktan kaçınmadığı, işgal ettiği makamın ağırlığı ve sorumluluğuyla kendisini pek de bağlı hissetmediği için hasımlarına ve düşmanlarına sürekli malzeme sağlıyor. Bu noktada bir yandan Başkan’ın siyaset tercihleri üzerinden analiz yapmaya çalışırken, diğer yandan da işi gücü bırakıp ruhsal dengesinin yerinde olup olmadığını düşünmek gerekiyor.
“Bu adamdan bir an önce kurtulmak gerekir” diyen Amerikalı veya yabancı gözlemcilerin ve yorumcuların ise daha bir süre beklemeleri gerekecek. Zira Kongre’deki Cumhuriyetçi çoğunluk henüz Trump’tan kurtulmanın kendisi açısından daha uygun bir siyasi durum yaratacağına ikna olmuş değil. Kamuoyu dehşet içinde Trump’ın tweet’lerini izler, her yeni rezalette dövünürken, araştırmalarından anlaşılan o ki, Başkan’ın has destekleyicileri duydukları, okudukları hiçbir şeye inanmıyor, adamlarını yedirmeye de niyetleri yok.
Elbette bu etkinin sağlanmasında arka plandaki dehşetli zengin destekçilerin harcamalarının, onlara bağlı medyadaki haber çarpıtmalarının ve Amerikan sağının en acımasız, refah devleti, azınlıklar ve eşitlik düşmanı kesimlerinin Cumhuriyetçi Parti’yi neredeyse tümüyle ele geçirmiş ya da rehin almış olmalarının payı yüksek. Amerikan toplumu çeşitli eksenlerde bölünmüş durumda ve taraflar arasındaki köprüler de büyük ölçüde atılmış. Bu bölünmeler yalnızca kırsal/şehirli, eğitimli/eğitimsiz, beyazlar/azınlıklar şeklinde de tezahür etmiyor.
İş dünyasının bile bir kısmı, gözü kapalı Trump’ın arkasında durur ve yalakalıkta üçüncü dünya ülkelerinden geri kalmadıklarını her vesileyle gösterirken, General Electric Genel Müdürü Jeff Immelt, “Herhangi bir Bernie Sanders konuşmasının ilk 5 dakikasıyla mutabıkım” diyerek ülkedeki derin gelir eşitsizliğinin, düşük ücrete dayalı ekonomik modelin sürdürülemeyeceğini düşündüğünü söyleyebiliyor.
ABD iç politikasında yaşananlar, bu ülkenin özelliklerinden dolayı dünyanın da sorunu haline geliyor. Bir yandan ülkede ne olup bittiğini anlamak, tahminlerde bulunmak isteniyor. Müttefikler açısından, imkân varsa alınacak kararları veya analizleri etkilemek önem taşıyor. Hasımlar açısından da Trump yönetimi aslında bir kâbus. Başkan’ın öngörülemezliği Moskova’yı da, Pekin’i de rahatsız ediyor. Gündelik işlerin yürütülmesinden sorumlu bürokratların atamalarının yapılmaması, Beyaz Saray içindeki ve Beyaz Saray ile Dışişleri Bakanlığı arasındaki kavganın, didişmenin sürmesi ve işleri kilitlemesi uluslararası sistem açısından da sorun yaratıyor.
Trump’ın pek sevilecek bir karakter olmadığı, başkanlığının dünya açısından türlü çeşitli belalara yol açma ihtimalinin yüksek bulunduğu biliniyor. Halbuki, ABD’yi onca yıl yönetmiş, kendi dünyalarında yaşayarak sıradan insanın ve iktisadi açıdan okkanın altına girmiş seçmenlerin derdini umursamayan seçkinlere açtığı savaşın olumlu bir yöne gitmesi de mümkün olabilirdi. Gerçi vergi kaçırmakla övünen, ödemelerini yapmayı sevmeyen, kaçak işçi çalıştıran, batakçı bir işadamından kendisine oy veren ezilmiş kitlenin çıkarını savunması beklenemezdi zaten.
Ancak dış politika konularında Trump, Amerikan hegemonyasının amentülerini reddederek seçmenden destek almıştı. Hatta kendisine Rusya’nın hunharlıkları sorulduğunda, “Ne yani, bizim sicilimiz çok mu iyi?” diye sorabilecek kadar da dobraydı. Ancak dikkat eksikliği, sabırsızlık, cehalet nedeniyle dış politikaya, ticaret dışında hâkim olamadığından, güvenlik konularını eskilerin elinde bırakmak zorunda kaldı. Bu bileşimin de dünyaya yüksek bir fatura çıkarması ihtimali hayli yüksek.