Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU yazı dünkü Maltepe mitinginden önce cumartesi katıldığım yürüyüşün düşündürdükleriyle yazılmıştır. Mitingin kendisi, katılımıyla, disipliniyle, kendini bir siyasetçi olarak yeniden tanımlamaya başlayan Kemal Kılıçdaroğlu’nun net mesajlarıyla bir yeni dönemin başlangıcı olabilir. Bundan sonrasında iktidarın toplumun hiç de küçümsenmeyecek bir kesiminden gelen bu sivil, hak temelli, kapsayıcı olmaya özen gösteren talebe ne ve nasıl cevap vereceği ülkenin geleceği hakkında belirleyici olacaktır.

        Yürümek bildiğiniz gibi sağlığa iyi geliyor. Profesör Timur Timurkaynak’a göre ‘‘İster kalp hastası, ister kilolu, ister şeker hastası, ister kolesterollü, isterse sapasağlam olun. Yürüyün. Tempolu yürüyün. Yürüyüşü günlük yaşamınızın bir parçası haline getirin. Sadece kalp değil tüm vücudun sağlığı için yürüyün’’. Yürüdük. Kimbilir yürüyüşe katılanlardan bir kısmı vücut sağlıkları için yürümüştür ama o sıcakta yürümek ne ölçüde sağlıklıdır bilinmez.

        “Adalet” yürüyüşü, tezvirat yapanlar ne derlerse desinler, ülkenin ve toplumun sağlığı açısından en gerekli talebi sessizce, terbiyeli bir şekilde kamusal bilince yerleştirdi. Orada, bir yerlerde, kızgınlıktan- hınçtan-kötü niyetlilikten beslenmemiş olanların da söyleyecekleri bulunacaktır. Hâlâ ürkenlerin, bu işi başlatanlara güvenmeyenlerin bile üzerinde düşünmeye başlayacakları bir talep, arzuladıkları bir hedef, medet umdukları bir özlem haline gelecektir. Er ya da geç. Zira adalet sağlanmadan, adalete inanmadan bir toplumun birlikteliğini sağlaması, adil olduğuna inanılmayan bir düzenin sürdürülmesi zordur, maliyetlidir.

        Böyle bir anın geleceğine, kendimiz için istediğimizi başkaları için de isteyeceğimize, yalnızca çıkar ve güce bağlı olarak değil sadece doğru olduğuna inanılan bir ilkeye uygun davranabileceğimize inanmak zorundayız. Eğer toplumsal düzen denen şeyin sağlığını, ya da devlet denen varlığın çok dert edilen bekasını koruyabileceksek.

        Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin sabık Anayasa Hukuku Profesörü Murat Sevinç’in yazdığı gibi, “Bu toplumda, içi doldurulmaya muhtaç bir kavram olan ‘adalet’ için yürüyenlere tepki duyanlar; adil olanı değil, bir biçimde ‘münasip’ olanı tercih edenler. Gerçekle değil, görünenle yetinmeyi tercih edenler. Liyakati değil, torpil ve kayırmayı tercih edenler, günün sonunda ‘Biz neden bu haldeyiz ve neden menfaatlerimiz dışında hiçbir prensibimiz yok?’ sorusunu kendilerine soracaklardır.” O soru, onlar tarafından da sorulmadan düze çıkmak da herhalde mümkün olmayacaktır. Ama düze de çıkılacaktır. Yürüyüşün toplumun genelinde yarattığı anlaşılan destek ya da en azından olumlu merak bunun işaretidir.

        Şenlikli yürüyüşe gelince; ilk günlerdeki kadar cehennemi bir sıcak yoktu gerçi ama adamakıllı sıcaktı. 7 denip 9’da başlayan yürüyüşün dünkü son etabında gene her çevreden, normal şartlarda kolay bir araya gelmeyecek olan insanlar sessiz bir çığlık atmak ya da basit bir talebi dillendirmek için yürüdüler. Yaş ortalaması belki Türkiye’nin ortalamasının üzerindeydi. Ama yürüyüşte çocuğuyla gelenler, tekerlekli sandalye itenler, şalvarlılar, dekolteliler, adaleleri düzenli spor yaptıklarını gösterenlerle, maşallah kilolular, nice badireden geçmiş olanlarla önlerindeki hayatın daha iyi yaşanabileceğine inanmak isteyenler birlikteydiler.

        GÜVENLİK GÜÇLERİNE MİNNET

        Sistem iyi kurulmuştu. Su eksikliği yaşanmadı. Çöpler toplandı. Güzergâhtaki binalarda keskin nişancılar yerlerini almıştı. Güvenlik güçleri ciddi, disiplinli ve davranışlarında yumuşaktılar. Yürüyüşü düzenleyenlerle iyi bir işbirliği kurabildikleri anlaşılıyordu. Düzenleyiciler de onlara olan minnettarlıklarını en baştan, üzerine basarak dile getirdiler. Tabii bu kadar iç içe yürüyünce polisin de insani dertlerine tanık olduk. Genç bir Çevik Kuvvet polisi, “Ben daha yeni evlendim saldırı filan olacaksa başka tarafa yapılsın ya da siz beni mutlaka korursunuz” diye arkadaşlarına söylerken ancak yarı yarıya şaka yapıyordu. Şehrin içinde, nüfusun yoğun olduğu bir güzergâhta yapılan yürüyüşe bu yürüyüşten ve taleplerinden çok rahatsız olanların saldırmaları herhalde mümkündü. Bir şekilde kendilerine mukayyet oldukları ya da olmalarının sağlandığı anlaşılıyor. O bakımdan da kanımca iyi bir sınav verildi.

        Yürüyüşte, yukarıdaki soruların cevaplarının ne olabileceğini de düşünürken Çetin Altan’ın bilgeliğini anmadan da edemedim. Altan’ın aforizmalarından birisi Türkiye’nin mesleksizler ülkesi olduğuna dairdi. Bu kadar ilkeden uzak olmanın, çıkara ve güce bağlılığın temel sebebi mesleksizliğin getirdiği iç disiplinsizlik, ruhun derinliklerinde hissedilen işe yaramamazlık duygusuydu. Yürüyüştekiler, en azından cumartesi birlikte yürüdüklerimin çoğu, pazar günü Maltepe’ye akanlar genelde meslek sahibiydiler ve belki de bu nedenle istedikleri şeyi yalnız kendileri adına değil herkes için ve toplumla siyasetinin sağlığı için istiyor o nedenle ter döküyorlardı.

        Diğer Yazılar