Türkiye'nin dış politika algısı
ALMANYA ile yaşanmakta olan kriz kolay geçecek gibi değil. Krizin vahametini artıran önemli bir unsur, iki ülke kamuoylarının da bu gerginlikte giderek daha fazla bilenmeleri. Dün hızlanan gelişmelerin yalnızca Alman seçimlerinin gereklilikleri ile açıklanması, yanlış değilse bile ciddi şekilde eksiktir. Hatta denebilir ki, kendi kamuoyunun tepkileri nedeniyle Şansölye Merkel açısından Türkiye meselesinin hiç gündemde olmaması daha uygundur.
Ne var ki Türkiye’de Alman vatandaşlarının tutuklanması, hapisteki koşulları, Alman parlamenterlerin Türkiye’de konuşlu askerleri ziyaret ederken karşılaştıkları güçlükler, kamuoyunda ve Alman medyasında arka plana itilmiyor. Türkiye açısından da 15 Temmuz darbesine karıştıkları düşünülen kişilerin iade edilmemesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın G-20 toplantıları etrafında Almanya’da konuşmasına izin verilmemesi, yıllardır süren PKK çalışmaları hakkındaki şikâyetler büyük tepkiye yol açıyor. Varılan noktada krizin derinleşeceğini varsayabiliriz.
Almanya ile bu derinlikte bir kriz yaşamak, AB ile de benzer derinlikte bir kriz yaşamak anlamına geliyor. Zaten, Kadir Has Üniversitesi’nin yıllık “Türk Dış Politikası Kamuoyu Algıları Araştırması”ndaki 2017 yılı sonuçlarına bakınca Türkiye’de AB hedefli dönemin kapanmakta olduğu ortaya çıkıyor. Her ne kadar kamuoyunun AB yerine koyacak gerçekçi bir hedefi olmasa da yüzde 86.5’i Türk dış politikası hakkındaki görüşlerini televizyon izleyerek oluşturan bir kamuoyunun sağlıklı değerlendirme becerisi de zaten hayli kısıtlı demektir. Ancak bu yılki anket, kamuoyunun duyguları hakkında gayet açık ve kolay kolay değiştirilemeyeceği izlenimi veren bazı verileri ortaya çıkarıyor.
Türkiye kamuoyu, terörle mücadeleyi yüzde 44.2 oranında başlıca dış politika meselesi olarak görüyor. Belli ki bu mücadelede Batılı müttefiklerinden yeterli desteği almadığına da inanıyor. Bu bağlamda 15 Temmuz darbe teşebbüsünün algıları nasıl etkilediği, nasıl bir kırılma noktası oluşturduğu şu rakamlarda çarpıcı şekilde görülüyor: “Sizce hangi ülke Türkiye’ye tehdit oluşturmaktadır?” sorusuna yüzde 66.5 “ABD”, yüzde 24 ise “AB ülkeleri” yanıtını veriyor.
Darbeye gösterilen tepkinin kamuoyunca “Yetersiz” diye değerlendirilmesi, ABD ve AB ile yaşanan krizler Türkiye’nin Batı ittifakından duygusal kopuşunu hızlandırmış gibi.
Öyle ki geçen sene yüzde 61.8 AB üyeliğini isterken, bu oran bu yıl son 4 yılın en düşük seviyesinde, yüzde 48.4 çıkmış. Daha çarpıcısı “AB’ye üye olunmasını istemiyorum” diyenlerin oranı geçen yılki yüzde 38’den yüzde 51.6’ya yükselmiş. Buna koşut olarak “Türkiye AB’ye asla üye olamayacak” diyenlerin oranı da yüzde 81.3’e fırlamış. Rakamlardaki bu keskin değişmeler, Türkiye kamuoyundaki içe kapanıklığı güçlendirmiş. Geçen yıl yüzde 59.4 AB üyeliği önündeki engelin “din ve kimlik farklılığı” olduğunu düşünürken, bu yıl oran yüzde 73’e çıkmış. Demokrasi konularındaki eksikliklere yapılan vurgu ise yüzde 10.7’den yüzde 7.6’ya düşmüş. Her şeye rağmen kamuoyunun ülkenin kimliği konusundaki değerlendirmesi neredeyse sabit kalıyor.
Gene de AB üyeliğinin Türkiye’ye ekonomik seviyesini yükseltmek için katkı sağlayacağını düşünenlerin oranı yüzde 83.3, “Demokrasi gelişir” diyenlerinki de yüzde 49.6. Belki de en ilginç sonuç bunca şikâyete rağmen kamuyonun AB ile imtiyazlı ortaklık türünden bir ilişkiye de yüzde 69.6 oranında “Hayır” demesi. Böylesi bir bağlamda alternatif olarak Rusya’nın öne çıkması ise hayli ilginç bir durumu ortaya çıkarıyor. Kamuoyunun yüzde 48.5’i ABD’yi güvenilmez buluyor. Hatta yüzde 6.7 düşman görüyor. Bunların da bir sonucu olarak geçen yıl yüzde 73.6 ile tavan yapan NATO üyeliğinin devamına yönelik destek bu yıl yüzde 61.8’e düşmüş.
Araştırmayla ilgili verileri paylaşıp değerlendirmeyi sürdüreceğim. Bu yazıyı kamuoyunun genele verdiği başarı notuyla bitireyim. “Hükümetin dış politika uygulamalarını ne derecede başarılı buluyorsunuz?” sorusunun cevabı yüzde 38.5 “Başarılı”yken, yüzde 37.8 “Kısmen başarılı” ve yüzde 23.7 “Başarısız”.