Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KİM ne derse desin Türkiye açısından dış politikada hayli zorlu bir döneme girdik. Zorlukların da henüz başındayız. Ülkenin coğrafyasının ve ittifak ilişkilerinin sağladığı avantajlar ve imtiyazların düzgün kullanılmaması, bugünkü durumun önemli sebeplerinden biri. ABD’nin şu sıralarda ne yaptığını tam bilmemesi, Trump yönetiminin başıbozukluğu, Washington’un tavrıyla ilgili fazla bir şey söylemeye imkân vermiyor.

        Fakat bu memlekette yaşayan bizler açısından asıl mesele, Türkiye’nin hangi ittifak sisteminde, nasıl bir iç düzenle, hangi değerlere sahip çıkarak dünya sisteminde yer almak istediğinin giderek muğaklaşması. Bu muğlaklaşma ve hatta 200 yıllık tercihlerden doludizgin uzaklaşma yönünde atılan adımlar, kamuoyundaki kafa karışıklığının da ana nedenlerinden birini oluşturuyor.

        DOĞU GUTA

        Zorlukların her birini sıralamak mümkün değil. Ancak, Suriye’de muhaliflerle rejim arasında Doğu Guta’da varılan güvenlikli bölge anlaşmasında Rusya’nın Mısır’ın arabuluculuğuna başvurması, Suriye’nin sınırdaşı, Moskova anlaşmasının imzacısı, Astana konferansının ortak ev sahibi Türkiye’nin devrede olmaması yeterince çarpıcı bir gösterge. Türkiye kamuoyunun, Kadir Has Üniversitesi araştırmasındaki verilere göre, Batı ittifakına alternatif gördüğü ve yüzde 46 oranında işbirliği içinde olunduğuna inandığı Rusya böyle bir kritik konuda Mısır’ı taltif etmeyi tercih ediyor. Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin eşitlikçi olacağına inanan, Batı’dan kopulursa Türkiye’nin doludizgin, özerk politikalarla istediğini yapabileceğini düşünen Avrasyacıların da üzerinde düşünmeleri gereken bir durum bu.

        Kamuoyu, yüzde 76’ya varan bir oranla bugünkü dış politikayı destekliyor. Geçen yıl bu oran yüzde 61.3’müş. Bu rakamlara bakarak, Rusya ve İsrail ile barışmanın, Fırat Kalkanı Harekâtı’na girişmenin, AB ve ABD ile ilişkileri gergin tutmanın, ara sıra İran ile kapışmanın, Arap ülkeleri arasındaki sorunlarda iki arada kalmanın tasvip edildiğini düşünebiliriz. Özellikle AB ülkeleriyle girişilen sert polemiklerin de prim yapmış olması gerekir. Ne var ki aynı kamuoyu, “daha güçlü bir Türk dış politikası” için “diğer ülkelerle siyasi ilişkilerin kuvvetlendirilmesini” yüzde 61.2 oranında istiyor.

        Bu çelişki gibi gözüken durumun yanı sıra bir noktaya da dikkat çekmek gerek. Türk dış politikasına iyi kötü nesnel, bilimsel ve dünyada olup biteni de izleyerek bakıp gelişmeleri anlamaya çalışan eski diplomatların ya da gözlemcilerin pek çoğu ortada ciddi başarısızlıklar görüyor. Ne var ki ya görüşlerini ikna edici şekilde anlatamadıklarından ya da ülkeye hâkim olan genel atmosferde sözleri çok aykırı sayıldığından pek kaale alınmıyorlar.

        Kamuoyu bir yıl içinde, pek çok başka konuda olduğu gibi karar verme (yüzde 69) ve uygulama (yüzde 67.2) yetkisinin dış politikada da Cumhurbaşkanlığı’na geçtiğine kani. Makama ve sahibine güvendiği ölçüde de izlenen politikanın başarısına inanıyor olabilir. Bu durumda Cumhurbaşkanlığı’nın söylem, strateji ve siyaset tavırları kamuoyunu şekillendirmede de başat rol oynuyor.

        200 YILLIK GÜZERGÂH

        Gene de kamuoyunun aklının bir köşesinde belli çekinceler var. Fırat Kalkanı Harekâtı’nı başarılı bulanların oranı yüzde 41.5. “Ne başarılı ne başarısızdır” diyenlerinkiyse yüzde 41.8. Bu sonuçların gerekçelerini öğrenmek çok yararlı olabilirdi. Buna rağmen Suriye politikasını başarılı bulanların oranı da yüzde 16.8’den yüzde 31.6’ya çıkmış. Son olarak ise kamuoyu Türkiye’yi halen bölgesel bir güç olarak görüyor. Hatta Müslüman ülkelere rol model olabileceğini düşünenler yüzde 74.5 oranında.

        Türkiye ile Almanya ve muhtemelen diğer AB ülkeleri arasında başlayan gerginlik bu araştırmadaki verileri de mutlaka etkileyecektir. Görünür şekilde 200 yıllık güzergâhından ayrılmaya başlayan Türkiye’nin kamuoyu, Batı’ya olan öfkesinin doğrultusunda mı, ankette önem verdiğini söylediği ekonomik çıkar ve daha dar bir kesimin önemsediği hukuk devleti ve insan hakları yönünde mi gitmeyi tercih edecektir? Bu yol ayrımı, tarihsel olarak bulunduğumuz yerdir.

        Diğer Yazılar