Cumhuriyet tahliyesinin ardından
DÜNKÜ Hürriyet Pazar’da Çınar Oskay 7 tahliye ve 4 tutukluluğun devamı kararıyla bağlanan Cumhuriyet davası duruşmalarından izlenimlerini haberleştirmiş ve görsel olarak da mahkeme salonunda bulunan 6 genç çizerin nöbetleşe çizdikleri resimleri kullanmıştı. Haberin sonunda şöyle bir cümle vardı: “Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, kararı açıklamadan hemen önce salondakilere şunu söyledi: ‘5 gündür buradaydık. Bu bizim de istemediğimiz bir yol arkadaşlığıydı. Keşke bunlar olmasaydı...’.”
Demokrasiyle yönetilen, yargının her türlü şüphenin üzerinde olduğu (öyle olması gerekiyor) herhangi bir ülkede bir yargıç, kendi çaresizliğini bu şekilde ortaya döker miydi? Verdiği kararın kendi muhakemesi, hukuk bilgisi ve vicdani eğilimine uzak olduğunu bu kadar kuvvetle ima eden bir söz eder miydi merak ettim. Sanmıyorum.
İDDİANAME BOŞTU
Bu dava, basın özgürlüğü ile ilgili olduğundan ve yargılananlardan bazılarının dünya ölçeğinde tanınmasından dolayı projektörler altındaydı. İddianame boştu. Hukuki bir belge olma niteliğinden uzaktı. Delilsizlik malulü ithamlarda gerçekten uçuk bağlantılara başvurulmuştu. Buna karşılık savunmaların özündeki hukuki mantık ve haklılık apaçık ortadaydı. Tüm bunlar dünyada da kayda geçirilmiştir. Ama en çok da “sanık” konumuna sokulanların bu ülkede çok ender rastlanan özelliklerden vakar sahibi olmaları, sergiledikleri cesareti ve hâlâ söze inançlarından vazgeçmemeleri de not edilmiştir.
Bundan sonra eylüldeki ikinci duruşmanın sonucu ve tutukluluk halinin bitmesi beklenir. O gün de sonuç çıkmazsa Türkiye’de yargının bağımsızlığı hakkında herhangi bir kurumu, devleti, kişiyi ikna etmek söz konusu olmayacaktır. Türkiye’nin darbe ile ilgili tezlerine inanarak şüphelileri geri gönderecek tek bir demokratik devlet bulmak mümkün olmayabilir. Bu tezler inandırıcı olmaktan uzak bulunacak, Türkiye itibar kaybedecek, muarızları ise meydanı boş bulacakları için kendi tezlerini rahatça yayacaklardır.
ŞOK YAŞAMADILAR
Bu duruşmanın yapıldığı hafta Gaziantep’te IŞİD davasında 39 kişi serbest bırakıldı, Ankara’da gene IŞİD bağlantılı bir davada, Diyarbakır HDP mitinginde bombayı taşıyan kişiyi meydana ve aralarında Belçika’daki IŞİD katliamının sanığı da bulunan pek çok savaşçıyı sınıra götüren taksicilerden birisi de tahliye edildi. Bu görüntünün de Türkiye’nin imajına olumlu katkı yapacağını söylemek mümkün değil.
Vicdanı, aklı henüz kendisini terk etmemiş hemen herkes Cumhuriyet Gazetesi yazarları ve yöneticilerinin yargılandığı davayı, esefle, içinde bir şeyler kırılarak, savunmalardaki sağlamlığa ve takdimindeki cesarete saygı duyarak izledi. Çok kişi, bu duruşmada verilecek kararı zaten tahmin edebiliyordu, edemeyenler ya da iyimserlikleri nedeniyle etmek istemeyenlerse herhalde bir şok yaşamadılar. Her şey beklendigi gibi gerçekleşti. Bu kararla aslında yönetici kesim insan hakları ve temel demokratik haklar/özgürlükler üzerinden kendisine baskı yapmak isteyenlere de boşuna uğraşmayın mesajı vermek istedi.
Burada bana göre asıl hazin olan toplumun genelinin, hatta kahir ekseriyetinin bu dava ya da benzerleri hakkındaki vurdumduymazlığıdır. Hemen her kesimden insanın, irili ufaklı mağduriyetlere maruz kaldığı, yargı mekanizmasından şikâyetçi olduğu, adaletsizliğin diz boyu olduğunu düşünenlerin oranının yüzde 65’lere geldiği bir ülkede bu sessizlik, kayıtsızlık, sinmişlik kimsenin geleceği açısından hayırlı bir durum değildir.
Hep aynı kişilerin, kurumların, örgütlerin hak savunuculuğu yaptığı, bu nedenle ceza gördüğü, hukukun tebahur ettiği, buna rağmen en iyi okullarda okumuş “piyasa oyuncularının” üç maymunu oynadıkları, korkunun egemen olduğu bir ülkede hayırlı bir gelecek kurmak da imkânsız değilse zordur.
Cumhuriyet davası, bu gazetenin tarihinden ve özelliklerinden, yargılananların kimliğinin de ötesine geçen anlamlar yüklenmiş, aslında “Cumhuriyet”in bekası ile bu ükede adil ve özgürlükçü bir düzen kurulup kurulamayacağı ile ilgilidir. Yani aslında geleceğine kıymet veren herkesin davasıdır.