Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BOSNA’daki iç savaş sürerken dünya kamuoyunda, özellikle Saraybosnalılarla ciddi bir dayanışma duygusu vardı. İyi ile kötüyü ayırdetmek daha kolay olduğundandı belki bunun nedeni. Saraybosnalıların en zor şartlarda bile kentli kültürlerini, çoğulculuklarını muhafaza etme gayretleri, üzerlerine gelen barbarlığa karşı direnişleri, Aliya İzzetbegoviç’in şahsında Karadziç veya Miloseviç’ten çok farklı bir siyaset anlayışının varlığı, Oslobedenje Gazetesi’nin Hırvat, Sırp, Boşnak çalışanlarının o gazeteyi çıkarmak için gösterdikleri gayret, katlandıkları zorluklar bir yankı buluyordu.

        ŞİDDETİN DOZU

        Kuşatma altındaki şehrin insanlarına içip içip tepeden ateş eden Sırp nişancıların varlığına rağmen sanat, edebiyat, siyaset dünyasının önemli isimleri Saraybosna’ya gidiyordu. Gerçi sonuçta o dayanışma duygusunu diri tutan, Saraybosna’nın ya da Bosna genelinin kozmopolit yapısının muhafaza edilmesi, hedefi tutturulamadı. Tutturulamazdı. Zira iç savaşların doğasında vardır; birlikteliği sağlayan tutkal çözülür. Zaten komşu komşuyu, arkadaş arkadaşı, sevgili sevgiliyi düşman görür ve öyle davranır. Şiddetin dozu çok yüksektir.

        Bosna’nın aksine Suriye iç savaşında dünya kamuoyu hiç kimseye sahip çıkmadı. Burada mezhepsel dayanışmanın ötesine giden bir durumu saptamak istiyorum. Tarafların hiçbiri, en başta barışçıl gösterileri başlatanların dışında makbul sayılacak tipler ya da gruplar değildi. Zalimliği tescilli bir rejimin karşısında çok kısa sürede nefret ve şiddetten başka bir şey bilmeyenlerin çıkması, muhalefete bunların hâkim olması, bu durumun başlıca sebebiydi. Bosna’nın kucaklayıcı, kentli ve kozmopolit İslam anlayışıyla Suriye’de sahadaki cihatçıların anlayışının karşılaştırılması bile mümkün değildi. Nitekim sonunda tüm dünya Beşar Esad ve yönetiminin ehveni şer sayılması gerektiğini kabullendi. Rejim zaten düşmanlarının niteliğinden dolayı toplumun özellikle kentli kesiminden destek alabilmişti.

        FARKLI RUH HALLERİ

        Yarısı evinden barkından olmuş bir toplumu yeniden kurmak mümkün olabilir mi? Ülkenin batısında ve en büyük şehirlerinde savaş artık biterken, ortada Suriye namına ne kalmıştır? Financial Times Gazetesi’nin Ortadoğu temsilcisi Erica Solomon yanına koruma da veren rejimin izniyle Şam, Humus ve Halep’e gidip izlenimlerini “Suriye: Üç şehrin hikâyesi” başlıklı uzun bir yazıda paylaşmış. Üç şehirde farklı ruh halleriyle karşılaşmış. Şam’da kentliler kendilerini gece hayatına, estetik ameliyatlara, tüketime vermişler. Slogan Sefiller romanından: “Ölmek hiçbir şey değil. Yaşamamak korkunç”. Şam’da karşılaştığı, bir zamanlar öğretmenlik yapan bir kadın, yaşadıkları gerçeği şöyle özetlemiş: “Biz cehennemi kabullendik ama cehennem bizi kabul etmedi. Bir vatandaşın kendini evinde hissedemeyeceği bir boşluğa düşüyoruz.”

        Humus’ta konuştugu Hıristiyan bir İngilizce öğretmeninin anlattıkları, geleceği kurabilmenin zorluklarını da gösteriyor. Rula Toama’yı telefonda arayan birileri, “Siz kâfirsiniz buralardan gidin” demiş. Eski öğrencilerinden, muhalif saflarda çatışanlar bunu duyunca gitmemesi için yalvarmışlar ve ailenin oturduğu evi korumaya almışlar. Rula Hanım buna rağmen ümitli değil ve tek bir çözüm görüyor: “Yapmamız gereken ilk iş unutmak. Zaten başka ne yapabilirim ki?”

        Suriye’deki iç savaş, başka nedenlerin yanı sıra kent-kır arasındaki gelir farklılıklarının feci düzeylerde olduğu bu ülkede kırsalın kente başkaldırması, onu talan etme güdüsünün de bir sonucuydu. Herhalde bu farklılıkların en keskin şekilde görüldüğü yer Halep. “Bazı işadamları fabrikalarını, kendi işçilerinin talan ettiğini söyledi. ‘Kini, hıncı tahayyül edebiliyor musunuz?’”

        DAHA ÇOK ÇİLE VAR

        Suriye’nin batısında, büyük şehirlerinde savaş aşağı yukarı bitti. Buraların dışında olup bitenlerle de kimse uğraşmak istemiyor. Yeniden yapılanma yüz milyarlarca dolarlık kaynak gerektirecek. Şam’daki rejim bu savaşta yaslanmak zorunda kaldığı savaş ağaları karşısında güçsüz, Suriye devletini yeniden hükümran kılıp kılamayacağı belli değil. Suriye toplumunun çekeceği daha çok çile var. Belki de tek ümit ışığı, iç savaş felaketini yaşamış olanların bunun tekrarlanmasını istemeyecek olmalarıdır.

        Diğer Yazılar