Trump ve Kim ne yapacak?
ABD Başkanı Donald Trump ergenlik çağının başında fazlasıyla zıpır olduğu için babası onu New York Askeri Akademisi/Lisesi adlı özel okula göndermişti. Orada askerlikle ilgili pek çok şey öğrendiğini de iddia etmişti. Ne var ki Vietnam Savaşı sırasında orduya alınmamak için sahte doktor raporlarıyla da askerden kaçmıştı.
Bu sicile sahip ABD Başkanı, askeri güçten bahsetmeye ve bunu kullanma tehdidi savurmaya doyamıyor. Kuzey Kore krizi tüm hızı ve dehşetiyle sürer, Trump, “Üzerlerine dünyada benzeri görülmemiş ateş ve öfke yağdırırız”, “Silahlarımız dolu ve kilitlendi” şeklinde konuşurken bu sefer de Venezüella’da askeri güç kullanabileceklerini söyledi.
Her ağustosta yapılan ABD-Güney Kore askeri tatbikatları zaten gerginlik yaratıyor. Aklı başında hiç kimse bu dönemde, bir savaşın çıkacağına ihtimal vermiyor. Zaten savaşla elde edilebilecek bir sonuç da yok. Ama ABD Başkanı’nın hem karakter zaafları, hem de iç politikada başı çok sıkıştığı için ortalığı savaş çığlıklarıyla ayağa kaldırması ister istemez tedirginlik yaratıyor. Trump’ı körü körüne destekleyen kesimlerde, izlenen çizgiye müthiş bir destek var, çok bile beklendiğini düşünüyorlar. Azgın Amerikan milliyetçileri savaş çığlıkları atıyor.
Kuzey Kore aslında bu son krizle bir taşla birkaç kuş vurmuş oluyor. Bir taraftan rejimin ve başındaki Kim Ailesi’nin üçüncü nesil diktatörü Kim Jong-un’un en büyük arzusu gerçekleşmiş oluyor; ciddiye alınıyor, dünya onları izliyor, önemlerini fark ediyor. Diğer yandan rejimin bebeklikten itibaren Kuzey Kore toplumunun zihnine işlediği “Amerika bizi yok etmek istiyor” korkusunu da bir güzel besliyor.
DİPLOMATİK MECRA
Kuzey Kore, ABD’ye bağlı Guam Adası’nın açıklarına füze göndereceği tehdidini savurarak ancak füzenin nitelikleri ve güzergâhıyla ilgili tüm bilgileri de paylaşarak kendince akıllı bir diplomatik oyun oynuyor. BM Güvenlik Konseyi’nden çıkan yeni yaptırımların da vız gelip tırıs geçeceğini söylemiş oluyor. Muhtemelen dışarıya böyle cengâver bir görüntü verirken arka planda da özellikle Çin’le konuşuyordur. Çin Devlet Başkani Şi Cinping’in Trump’ı aramasını ve “Sakinleşin” demesini bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Trump ağzıyla ateş saçtıktan sonra, “Barışçıl bir çözümü hiç kimse Başkan Trump kadar sevemez” demişti. Tıpkı birkaç ay önce “Kim Jong-un ile görüşmekten şeref duyarım” dediği gibi. Kendisini “öngörülemez” kıldığı için bu tür tutarsızlıkları pazarlık sürecinin önemli bir parçası gibi gören Trump, muhtemelen bir delilik yapmayacaktır. Özellikle Kuzey Kore rejimi, ki tek önceliği hayatta kalabilmektir, bir adım geri atarsa. Bu arada Çin’e de “Kuzey Kore işiyle daha ciddi ilgilenmen gerekir” mesajını da iletmiş olur.
Bu kriz savaşsız atlatıldığı takdirde Kuzey Kore meselesinin Asya’yı daha da istikrarsızlaştırmaması için diplomatik yola sokulması gerekiyor. Pyongyang’daki rejim artık bir nükleer güç. Kendisine saldırıldığı takdirde Güney’e ve Japonya’ya, dolayısıyla bu ülkelerde yaşayan 70 bin askere, yaklaşık 250 bin Amerikalıya ciddi zarar verme imkânları var.
Mark Bowden’ın Atlantic Dergisi’ndeki kapsamlı yazısında açıkladığı gibi; ABD’nin elinde 4 seçenek bulunuyor: 1) Kuzey Kore’nin tüm nükleer gücünü hedef alan engelleyici saldırı, 2) Baskıyı konvansiyonel askeri güçle artırmak ve rejimi sıkıştırmak, 3) Kim’i öldürmek, 4) Kabullenmek.
Birinci seçenek Trump’a çok cazip gelse bile, son tahlilde istihbarat eksikliğinden, Kuzey Kore’nin savaşçı gücüne kadar pek çok faktör tam başarıya engel. Güney Kore, Japonya ve Amerikan askerlerinin başına gelecekler de cabası. Geriye Kuzey Kore’nin nükleer bir güç olduğunu kabul edip işi diplomatik mecraya yönlendirmekten başka akıllıca seçenek kalmıyor. Umalım ki iş oraya evrilir.