Bannon'un gidişi
DONALD Trump’a seçimleri kazandıran Stephen Bannon’un görevden atılmasıyla bir türlü rotasını çizemeyen, siyaset üretemeyen yönetimde yeni bir dönem başladı. “Beyaz milliyetçi” Bannon’un atılmasının en önemli nedeni, disiplin isteyen yeni Beyaz Saray İdari Amiri John Kelly’nin bir baş belasından kurtulma isteğiydi. Ancak Trump’ın da, fazla ön plana çıktığını düşündüğü Bannon’u artık yemek istemesi yabana atılır bir ihtimal değil.
Bannon’un hemen herkesle arasının açık olduğu, Trump’ın damadıyla kavga ettiği, son birkaç günde ise hayli gevezelik ederek yayınlanmak kaydıyla medyaya konuştuğu, verdiği mesajların bir kısmının ise Trump’ın siyasetine ters düştüğü biliniyordu. Gitmesi sürpriz olmadı. Bannon giderken Trump yönetiminin sonunun geldiğini de ilan etti.
Ortaçağ saray entrikalarını aratmayacak bu hikâyeler bir gerçeğin altını daha da kalın hatlarla çiziyor. ABD bugün başıbozuk bir yönetimin elinde. Başkan’ın herhangi bir konuda nasıl ve ne zaman tepki vereceği belli değil. Nitekim Charlottesville’deki Neo-Nazi saldırısından sonra yaptığı ilk konuşma tepki toplayınca önüne konan makul metni okumuş, ancak bundan rahatsızlık duyunca da Trump Kulesi’ndeki basın toplantısında içindeki irini güzelce boşaltmıştı. Bunun yol açtığı tepki hatırı sayılır bir toprak kaymasına yol açmış, Başkan’ın danışma kurullarından istifa eden şirket yöneticilerinin sayısı artınca kurullar lağvedilmişti.
Trump’ın en öne çıkan özelliği cehaleti ve bunu daha da vahim hale getiren zihinsel tembelliği. Cehalet ve zihinsel tembellik, genelde bu tür insanlarda güçlü şekilde var olan “Ben her şeyi bilirim” ya da “Benim doğrularım asıl doğrulardır” inancını da besler. Bunlara ciddi bir disiplinsizliği, örgütlenme eksikliğini ve şımarıkça hareket etme alışkanlığını eklediğinizde ortaya yalnızca ABD açısından değil dünya açısından da ciddi bir sorun çıkıyor.
Kremlin’deki tartışmaları yakından takip eden bir Rus akademisyenin söylediğine bakılırsa, “Kremlin ne yapacağını bilmez halde ABD’de bir hattın şekillenmesini bekliyor”. Dünyanın diğer başkentlerinde de durum farklı değil. Zaten biraz da bu nedenle Avrupa kendisine yeni bir çerçeve çizmeye çalışıyor, Çin Avrupa’yla ortak hareket etmenin yollarını arıyor. Hamburg’daki konferansa katılan hayli deneyimli bir gazeteciye göre, Almanya’daki seçimlerden sonra Berlin’in Rusya ile bir büyük pazarlık ve anlaşma peşinde koşması sürpriz sayılmamalı.
YENİ YÖN ARAYIŞI
Trump’ın tutarsızlıkları, Neo-Nazileri, Ku Klux Klan’ı bile eleştirmekten kaçınması, Amerikan başkanlarından beklenen toplumu birleştirici bir yaklaşıma uzaklığı, ahlaken çürümüşlüğü, giderek altındaki siyasi zemini eritiyor. Ancak yapılan bir kamuoyu yoklaması, Cumhuriyetçilerin yüzde 65’i, genel kamuoyunun da yüzde 40’i Charlottesville olayında “çok tarafın” kusurlu/suçlu olduğuna inanıldığını gösteriyor. Trump’ın yeterince güçlü bir tepki göstermediğine inananlar ise çoğunlukta.
Beyaz Ev entrikalarının ötesinde Bannon’un ayrılması, Trump yönetiminde bir yeni yön arayışı anlamına da gelebilir. Bannon Pasifik Ötesi Ticaret Anlaşması’ndan çıkılmasının, Müslümanlara yönelik seyahat kısıtlamasının, Meksika sınırına duvar dikilmesinin savunucularındandı. Bu konularda Trump’ın da uzun süredir benzer bir çizgide olduğu biliniyor. Özelliği dış ticarette ve genelde uluslararası ekonomik ilişkilerde katıksız bir milliyetçi olması ve Çin’le ekonomik savaşın kaçınılmazlığına inanmasıydı. American Prospect Dergisi’ne kovulmadan birkaç gün önce verdiği mülakatta, “Çin’le aramızda ekonomik bir savaş var” demişti. “Birimizden biri 25-30 yıl sonra hegemon olacak. Biz bu yolda devam edersek onlar önde çıkar. Bana göre Çin’le yaptığımız ekonomik savaş her şeydir. Manyak gibi buna odaklanmamız lazım.”
Zenginlerin vergisini yükseltmek isteyen, “Beyaz Amerika”nın yılmaz savaşçısı Bannon gitti. Onunla birlikte Trump’ın etrafındaki ırkçı ekipten bazıları da kovulacaktır. Yerleşik düzenin adamları, ki bu ortamda bunlar Kelly, McMaster, Mattis gibi generaller oluyor, ortalığı toparlamaya çalışacaklar. “En tepedeki adamı kontrol edebilecekler mi, sorumlu davranmasını sağlayabilecekler mi?” soruları ise yerli yerinde duruyor.