Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Almanya’da seçime gidilen bir ülke hali yok. Seçim kampanyası gayet düşük enerjili bir şekilde, ancak seçim sonrasında çıkacak parlamento aritmetiği açısından belli bir merak uyandırarak sürüyor. Şansölye Merkel’in makamını koruyacağından kimsenin şüphesi yok. Ancak, eski Doğu Almanya’nın şehirlerine gittiğinde yuhalanan ve saldırgan kitlelerle muhatap olan Merkel’in bundan sonra kuracağı koalisyonda kiminle ortaklık yapacağı seçim sonuçlarına bağlı olacak.

        Robert Bosch Vakfı’na bağlı Robert Bosch Academy’de çeşitli dönemlerde bursiyer olarak bulunmuş araştırmacılar, her yıl eylül ayında bir araya gelerek Almanya’nın çeşitli kentlerine giderler. Eski Almanya Cumhurbaşkanı ve Bosch Vakfı’nın uzun süre başkanlığını yapmış Richard von Weizsacker’in adını taşıyan foruma katılanlar olarak, bu yıl seçim dinamiklerini anlamak üzere Grimma, Leipzig ve Münih’te siyasetçiler, sivil toplum kuruluşları ve yerel yöneticilerle buluşuyoruz.

        Geçen yıl Dresden, Köln ve Stuttgart’ta gene benzer konumdaki şahsiyetlerle konuşup mülteci meselesi hakkında fikir sahibi olmaya çalışmıştık. Berlin’de resmi makamlar tarafından verilen bilgilerden yola çıkarak Alman devletinin bu okkalı derdin gerektirdiği esnekliği sağlayamayacağını diğer arkadaşlarımla birlikte düşünmüştüm. Türkiye’de sanılanın aksine Almanya’nın nitelikli işgücü açığını gidermek üzere Merkel’in mültecilere yeşil ışık yaktığını savunan rasyonel açıklamaların gerçeğin çok uzağında kaldıkları belliydi.

        Alman bürokrasisi olağanüstü bir duruma uygun olağanüstü tedbirleri almaya da kurallarda esneklik yapmaya da gerçekten nitelikli olan mültecilerin bir an önce işgücüne katılmalarını kolaylaştıracak pratik düzenlemeleri hayata geçirmeye de pek gönüllü değildi. Bir eyalet yöneticisinin anlattıkları, entegrasyon meselesinin Almanya’da ne kadar zor olduğunu gösteriyordu.

        Güçlü konumdaki bu siyasetçi bize, kızının bir İspanyol mimarla evlendiğini ve damadının Alman işgücüne katılabilmesi için üniversitede ek dersler alması, Almanca öğrenmesi, meslek sınavlarından geçmesi gerektiğini, bu nedenle de ancak 3 yılda iş bulabildiğini anlatmıştı. Irkçı hareket Pegida’nın merkezi Dresden yakınlarındaki bir kasabada otelini mültecilere açarak iflastan kurtulan otel sahibi de bürokrasinin katılığından yakınmıştı. Otele gelenler arasında zanaatı olanlara iş imkanı çıktığında bürokrasi zanaatkâr belgesi talep ediyormuş!

        En azından beni en çok etkileyen ziyaret küçük bir aile şirketine ait kablo fabrikasında tanık olduğumuzdu. Eyaletin çıraklık programı çerçevesinde Suriyeli, İranlı, Kamerunlu, Kenyalı ve Irak Kürdü 11 genç, ki Suriyelilerden birisi Istanbul’da Şişli’de tekstilde çalışmıştı, bir meslek edinmişler, Almanca öğrenmişler ve yeni bir hayat kurma imkânını yakalamışlardı.

        Gruptakiler, bürokrasinin katılığı ile sivil toplumun en azından bizim ziyaret ettiğimiz merkezlerdeki yaratıcılığı arasındaki tezata hayret etmişti. Buradan çıkardığımız bir sonuç ise böylesi çabaların sürmesi durumunda mülteci meselesinin bu seneki Alman seçimlerinin yegâne belirleyicisi olmayabileceğiydi. Nitekim geçen yılki gelişmeler bu sonuca varılmasını sağladı.

        Brexit ve ardından Trump’ın seçilmesi Alman seçmenini de başka ülkelerdekiler gibi aşırı akımlara mesafeli davranmaya itti. Mülteci meselesi nedeniyle irtifa kaybeden ve kendi partisi içinde de saldırıya uğrayan Merkel, Trump sonrasında yalnız Avrupa’nın değil liberal/ demokratik dünyanın da güveneceği tek lider olarak kaldı. Bu nedenle 4’üncü kez seçime girmeye karar verdi.

        Çalkantıdan korkan, Merkel’e ise güvenen seçmen merkeze doğru kaydı. Aşırı sağ Alternatif für Deutschland’ın yoklamalardaki oy oranı düştü, Hür Demokratlar kendilerini topladı.

        Kampanya sıkıcı ve gündemsiz olsa da bu seçimlerden sonra Almanya’nın, daha doğrusu Merkel’in önemli kararlar vermesi gerekecek. Bunları da diğer yazılarda ele alacağım.

        Diğer Yazılar