Almanya seçiminden çıkan
Almanya’da yapılan Bundestag (Almanya Parlamentosu) seçimlerinin, kesin olmayan sonuçlara göre iki galibi var. Biri, herkesin teslim ettiği gibi oy oranını yüzde 8’in üzerinde artıran aşırı sağ Almanya için Alternatif (AfD) Partisi. Partiye oy verenlerin yüzde 60’ı, AfD’yi seçmelerinin gerekçesini “Halihazırdaki siyaset sahnesinden hoşnutsuzluk” diye tanımlamış. Partinin aldığı oyların yaklaşık 1.2 milyonu, daha önce oy vermeyenlerden gelmiş. 1 milyonun üzerinde oyu Merkel’in partisi Hıristiyan Demokratlar ve ortağı CSU’dan alırken, Yeşiller dahil diğer partilerden de oy çekmeyi başarmış.
Temel mesajı göçmen ve İslam karşıtlığı olan parti, ülke ölçeğinde yüzde 13’ün üzerinde oy alırken, Almanya’daki ırkçı hareketin asıl yeşerdiği bölge olan eski Doğu Almanya eyaletlerinde ikinci parti haline gelmiş. Bu durumda Alman siyasetinin merkezinin ağır bir darbe aldığını, ırkçı/aşırı sağ AfD ile Yeşiller’le başa baş çıkan radikal sol Die Linke’nin toplam yüzde 22 kadar oyla parlamentoda farklı yönlerden gelen sert bir muhalefet yapacaklarını söyleyebiliriz. İlk demografik analizler, AfD’nin genelde düşük eğitimli seçmenden oy aldığını gösteriyor.
Siyasetin gidişatından memnun olmayan daha iyi eğitimli seçmenin oy verdiği Hür Demokratlar (FDP) ise seçimlerin ikinci kazananı. Geçen sefer Bundestag dışında kalan FDP, genç ve dinamik yeni lideri Christian Lindner ile oylarını 5 puandan fazla yükselterek dördüncü parti olmayı başardı. Almanya’nın genç, eğitimli, sosyal açıdan liberal ve giderek dijitalleşen profesyonel sınıflarının temsilcisi haline gelen Lindner, 15 Temmuz darbe teşebbüsünü inandırıcı bulmadığını ve 1933’teki Reichstag yangınına benzettiğini söylemişti.
Yeşiller koalisyona girme şansını elde ettiler ancak ne uzadılar ne kısaldılar. Gerçi siyasette radikal uçların daha fazla prim yaptıkları bir ortamda bunu da başarı diye görmek gerekir. Seçimin birinci büyük kaybedeni hiç şüphesiz Sosyal Demokratlar oldu. İki dönemdir Merkel’in CDU/CSU birliğiyle koalisyona giren Sosyal Demokratların bu işbirliğinden eriyerek çıktıkları ortada. Parti tabanı, kendilerine kan kaybettireceği belli bir koalisyona girmek istemiyor.
Bu seçimlerdeki en çarpıcı sürpriz, ikinci kaybeden konumundaki CDU/ CSU’nun aldığı oy oranıydı. Merkel’in liderliğindeki birlik, 9 puana yakın oy kaybetti ve kendi sağına karşı zaafı ortaya çıktı. Bu durumda kendisinden seçimlerin sonrasında başta Avrupa olmak üzere liberal dünyayı kurtarması istenen Şansölye’nin asıl zorlu işi, koalisyon kurabilmek ve Alman siyasetindeki toprak kaymasını kontrol altına almaya çalışmak olacaktır.
Merkel, AfD’yi anamuhalefet partisi yapmak istemeyecektir. Bu durumda ilk tercihi, FDP ve Yeşillerle koalisyon kurmaktır. Ancak kendi partisinde Yeşilleri sindiremeyenler çok. Müzakerelerin çok sert geçmesi bekleniyor ve başarı şansı da şimdilik çok yüksek gözükmüyor.
Bu sonuçlar dünkü yazıda da vurgulamaya çalıştığım gibi Türkiye’yi ve orada yaşayan Türkiye kökenlileri yakından ilgilendiriyor. Almanya’ya “Naziler” diye saldırarak nasırlarına basmanın, bu seçimin kaybedenleri arasında olan partilere oy verilmemesini telkin etmenin ortaya çıkardığı tablo hiç iç açıcı değil. Dış politikada diplomatik yaklaşımın, diline hâkim olmanın, duygusallıktan uzak kalmanın ve meselelere çok boyutlu bakarak, dış politikayı iç politikanın en savrukça kullanılan malzemesi haline getirmemenin önemi, dilerim artık daha iyi anlaşılacaktır.