İki ülkenin üslup sıkıntısı
Ampute Futbol Milli Takımı’nın Avrupa şampiyonluğu dış politikada ve içeride yaşanan tüm bu hercümerç içinde hem sevindirici bir haber oldu hem de kimbilir hangi imkânsızlıklarla mücadele eden insanların azminin mükafatı olarak insanı duygulandırdı. Bu haberin ötesinde Türkiye’nin diğer cephelerinde haberler pek de iç açıcı değil. Özellikle dış politikada hayli kasvetli bir ortamda olduğumuzu söyleyebiliriz.
ABD ile yaşanan vize krizi hafife alınacak bir gelişme değil. Bu hamlenin, finans piyasalarında şimdiden deprem yaratan ilk etkileri ötesindeki tüm sonuçlarını anlamak, sindirmek herhalde bir zaman alacaktır. Ancak bundan bir şekilde toplumun çok geniş bir kesiminin etkileneceğine bu etkilenişin de hayli olumsuz olacağına kuşku yoktur.
Vize verme işlemlerinin durdurulması kararının tetikleyici gelişmesinin Amerikan Konsolosluğu’nda çalışan bir görevlinin tutuklanması bir diğerinin de tutuklanması için harekete geçilmesi olduğu anlaşılıyor. Dünyada bu konuyla ilgilenenlerin dikkatleri Türkiye üzerine dönmüşken, Amerikan temsilciliğinde saklandığı sanılan şüphelinin eşinin ve çocuğunun gözaltına alınması Ankara açısından işleri iyice zora sokabilecek bir gelişmedir. Türkiye yargısıyla ilgili dünyada giderek yaygınlaşan ve kökleşen olumsuz yargıları da perçinleyecektir. Yerleşecek bu algının 15 Temmuz darbesinden dolayı talep edilen suçluların iadesi işlemlerini de zorlaştıracağı aşikârdır.
Amerikan kaynakları, Türk vatandaşı olan görevlileri Metin Topuz’un tutuklanması halinde buna sert bir şekilde mukabele edileceğinin Türkiye’deki en yetkili makamlara bildirildiğini savunuyorlar. Bu bakımdan alınan tedbirlerin kapsamı değilse bile radikalliğinin sürpriz sayılmaması gerekir. Sonuç olarak Türkiye toplumunun hatırı sayılır bir kesimi, siyasi bir çekişmenin ve kriz yönetimindeki yetersizliğin sonucunda cezalandırılmıştır. Bu çekişmenin bir inatlaşmaya, inatlaşmanın bir kriz tırmandırmasına dönüşmesi ve bunun da krizi öngörülemeyecek ölçüde derinleştirmesi ihtimali yüksektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün geceye kadar genelde mutedil bir söylemi benimseyerek konu hakkında konuşmaması işi bu raddeye getirmek istemediğine dair bir işaret sayılabilir.
Yaşanan bu olay aslında kendi başına krizi yaratmış değildir. ABD-Türkiye ilişkilerinde hayli uzun zamandır biriken pek çok sorun sonunda patlamıştır. Türkiye ABD’den en az iki konuda şikâyetçidir. Bir konuda ise sıkıntılıdır ve Amerikan yönetiminin bir davaya müdahil olması için ciddi baskı yapmaktadır. ABD’nin Türkiye açısından ana güvenlik tehdidi olarak görülen PKK’nın Suriye uzantısı PYD/YPG ile işbirliği yapması, örgüte silah vermesi ittifak ilişkilerini bir hayli hırpalıyor.
Benzer şekilde Fethullah Gülen’in iadesi konusunda bir ilerleme kaydedilmemesi, Türkiye’de yaygın olarak Amerikan tarafının işi yokuşa sürdüğüne inanılması, bu nedenle darbe ile Washington arasında bağlantı kurulması kamuoyunda derin bir öfke yaratıyor. Bu öfkeyi kullanarak azan anti-Amerikan söylem ve yayınlar da karşı tarafta ciddi bir tepkiye yol açıyor.
Son olarak sabık Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan hakkında da tutuklama kararı çıkmasına yol açan Reza Zarrab davası iktidar çevrelerinde sıkıntı ve kızgınlık yaratıyor. Amerikan tarafında ise yükselen anti-Amerikan söylemin yanı sıra, rahip Andrew Craig Brunson’un tutukluluğu, Anadolu Ajansı’nın Amerikan üslerinin yerini gösteren harita yayınlaması gibi gelişmeler ilişkileri daha da gerginleştiriyor.
Özünde ise iki taraf, aralarındaki meseleleri makul şekilde tartışacak bir zemini yaratma veya dili bulmada sıkıntı yaşıyorlar. ABD müttefiğinin çıkarları konusunda duyarsızlık sergiliyor. Türkiye ise genel olarak hemen tüm ilişkilerinde diplomasinin gerektirdiği sabırlı çaba yerine sertliği öne çıkaran bir tavrı tercih ediyor. Bugüne dek bu tavrın denendiği tüm örneklerde Ankara ciddi hasar aldı. Tam da bu nedenle ABD ile yaşanan krizde yol yakınken hem ülke menfaatlerini koruyacak hem de ilişkileri normalleşme yoluna koyacak bir üsluba dönmek gerekecektir.