Berlin'in krizi Brüksel'in derdi
ALMANYA’ya yahut Şansölye Merkel’e nazar değdi diyebilirsiniz. Eylül ayında yapılan seçimlerin ardından 5 hafta önce koalisyon müzakereleri başlamıştı. Şansölye Merkel’in partisi CDU (Hıristiyan Demokrat) ve CSU (Hıristiyan Sosyal Birlik) ortaklığı ile Yeşiller ve Hür Demokratlar renklerinin birleşimi, o ülkenin bayrağının renklerine denk düştüğü için Jamaika koalisyonu adı verilen hükümeti kurabilmek için masaya oturmuşlardı.
Koalisyon pazarlıkları FDP tarafından masadaki “partilerin ülkenin modernleşmesine yönelik ortak bir vizyonları olmadığı” gerekçesiyle sona erdirildi. Partinin Başkanı Christian Lindner “kötü yönetmektense hiç yönetmemek daha iyidir” deyiverdi. Bu krizin ardından yeni bir hükümet kurulabilmesi için konuyla ilgili haberde okuyacağınız gibi Cumhurbaşkanı Steinmeier devreye girdi. Eski koalisyonun devamı veya Merkel ile Yeşiller’in kuracağı bir azınlık koalisyonu ihtimali var. Ancak şu anda en güçlü gözüken ihtimal Almanya’nın bahar aylarında yeniden seçime gitmesi.
Koalisyon müzakerelerinin sona ermesiyle ilgili farklı değerlendirmeler var. Ancak müzakereleri neyi kilitlediğine bakılırsa Almanya’nın gitmesi gereken yön hakkında gerçekten bir uzlaşmaya varılamadığı ortaya çıkıyor. Merkel her zamanki durumu idare edip orta yolu bulma yaklaşımını benimseyerek masaya yumruğunu vurmadığı, siyaset önermediği için eleştiriliyor. Ancak bunun ötesine giden sorunlar da var.
Merkel’in partisinin küçük ortağı CDU Bavyera’da önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde bu eyaletteki iktidar tekelini aşırı sağcı AfD’ye kaptırmaktan korkuyor. Bu nedenle Yeşiller’in kömür enerjisini bitirme, mültecilere haklar verme, mülteci sayısına üst sınır koymama gibi taleplerinden çok rahatsızdı.
Daha önce Merkel ile koalisyon yaptığında Şansölye tarafından yutulan ve 2013 seçimlerinde Almanya Meclisi Bundestag’a giremeyen FDP, bir daha aynı tongaya düşmeyi istemiyor. Alman profesyonel sınıflarının ve sermayesinin bir bölümünün temsilcisi olarak vergi indirimi ve eğitim reformları programından ödün vermek de istemiyor. Koalisyon müzakerelerini bu kadar geç bozması aleyhine kullanılabilir. Ancak beklenti yeni seçimlerde Merkel’e sağdan muhalefet ederek, AfD seçmenlerinin Neo-Nazi olmayan, üst gelirli eğitimli kesimden oy alabileceği yönünde.
Yeşiller şimdilik krizden sağlam güçlenerek çıkmış görülüyor. Sosyal Demokratlar ise hükümet sürse bile aslında ortaklık bozulduğu için daha iyi sonuç alabileceklerine inanıyorlar.
Sonuçta hangi seçenek ağır basarsa bassın Avrupa’daki son sağlam sütun da sarsıldı. Merkel dönemindeki refah artışı, sağlam ekonomi, siyasi istikrar nedeniyle derin bir depolitizasyon da yaşayan Almanya’da siyaset yeniden canlandı. 2 yıl önce Şansölye’nin büyük bir cesaretle açık sınır politikasıyla karşıladığı mülteci krizinin toplumsal bilinçte yarattığı rahatsızlığın boyutları da iyice netleşti. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde kim iktidarda olursa olsun Almanya da mülteciler konusunda daha kapalı hale gelecektir.
Avrupa açısından da Almanya’daki kriz acilen ele alınması gereken pek çok meselenin yeniden dondurucuya konması anlamına geliyor. Almanya olmadan Ukrayna’dan güvenliğe, Türkiye ile ilişkilerden, Polonya ve Macaristan’daki otoriterleşmeye karşı ne tedbir alınacağına, Putin’le ilişkilerin nasıl bir raya oturtulacağından ABD ile nasıl bir çerçeve içinde ilişkilerin tanımlanacağına kadar bir dizi önemli konuyu AB, ele alamayacaktır.
Asıl önemlisi yeni bir Avrupa vizyonu sunarak seçilen ve bunun kurumsal yapısı hakkında önerilerini kamuoyuyla paylaşan Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un kapsamlı AB reformu arzusu da en az bir süreliğine rafa kaldırılacak. 2018 yılının AB açısından bir silkinme ve yeni yapılanma/ başlangıç yılı olması bekleniyordu. ABD’nin liberal dünya düzeninde yarattığı boşluktan Avrasya entegrasyonunun derinleşmesine kadar pek çok konuda AB’nin yeni bir rol üstlenebileceği beklentisi vardı.
Almanya’nın betonarme istikrarının sarsılması AB kadar küresel siyasette de etki yapacaktır. Türkiye’nin de bu gelişmelerden etkileneceğine şüphe yoktur.