Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ANKARA’dan İzmir’e giden gece otobüsü Afyon’da “çay ve istirahat” molası verdiğinde durduğumuz kafeteryadaki televizyonda sanırım ilk haberdi. İsrail Meclisi Knesset bir yeni temel kanun çıkararak birleşik Kudüs’ün İsrail’in ebedi başkenti olduğunu ilan etmişti. Süleyman Demirel’in başkanlığındaki azınlık Adalet Partisi hükümeti bu kararı protesto etmiş, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin İsrail’in çıkardığı bu yasayı kınayan kararını desteklemişti. Araya darbe girmiş 12 Eylül hükümetleri de ilk hamlede diplomatik temsilciliği ikinci kâtip seviyesine indirmişti.

        Bu yasayla İsrail, 1967 savaşı sonrasında yönetimi altına aldığı ve 3 semavi din açısından kutsal mabetlerin bulunduğu Doğu Kudüs’ü ilhak etmesinden 13 yıl sonra Kudüs’ü paylaşmaya niyeti olmadığını ilan ediyordu. Bu oldubittiyi, yani Doğu Kudüs’ün ilhakını ve burada yerleşim birimleri inşasını meşru kabul eden ülke çıkmadı. Günün birinde eğer bir Filistin barışı gerçekleşirse Kudüs’ün her iki devletin başkenti olacağı önkabulü uluslararası sistemin üzerinde mutabık kaldığı ilkelerden birisiydi. Bugün de benim bulabildiğim kadarıyla El Salvador dışında İsrail’de büyükelçiliği bulunan ülkelerin hiç birinin temsilciliği Kudüs’te değil.

        1995 yılında, ABD Kongresi Amerikan Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınması için karar aldı. O günden bugüne göreve gelen başkanların hiçbiri de bu kararı uygulamadı. 6 aylık kararlarla bu yükümlülük hep ertelendi. Nitekim Başkan Trump da göreve geldikten sonra haziran ayında tüm selefleriyle aynı tutumu benimsedi.

        Dolayısıyla eğer inanılması güç ancak kendisinden rahatlıkla beklenebilecek bir sorumsuzlukla Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanır ve büyükelçiliği Kudüs’e taşımaya karar verirse hem Amerikan yönetimlerinin hem de uluslararası sistemin çizgisini reddetmiş olacaktır. İsrail’e atadığı büyükelçi bu ülkedeki aşırı sağcı partilere kalben ve fikren yakın birisi olduğundan böyle bir adımı canı gönülden destekleyecektir.

        Ancak bu tarihe bakıldığında kınanması gereken İsrail değil ABD’dir. Türkiye Doğu Kudüs’ün ilhakını da başkent ilan edilmesini de kabul etmemiştir. Ancak İsrail ile diplomatik ilişkileri inişli çıkışlı bir şekilde olsa bile, son 15 yıl boyunca da sürmüştür. Bu kararın alınmasının engellenmesi için çalınması gereken kapı Washington’dur. Ne var ki son gelen haberlere göre, Trump bu vahim kararı verecektir. Şimdi tartışılan bu kararın tam ne anlama geleceğidir. Ne var ki, kararın içerebileceği incelikleri kimse umursamayacak, atılan adımın sembolik anlamı ön plana çıkacak ve muhtemelen büyük çalkantılar dünyanın dört bucağında başlayacaktır.

        Ürdün Kralı Abdullah tüm bunları öngörebildiği için yaklaşık bir haftadır Washington’da bu kararın alınmaması için çaba sarf ediyordu. Başarısız olduğunu anlayınca Arap Birliği’ni de acil toplantıya çağırmış. Gerçekten de ne İslam dünyasının ne Arap dünyasının ABD’nin atacağı bu adımı sindirebilmesi mümkün değil. Keza ne Rusya ve Çin ne de Avrupa ülkelerinin aklı başında olanları böyle bir gelişmeye sıcak bakmayacaktır.

        Trump’ın bu kararı damadı tarafından hazırlandığı söylenen, Suudi Arabistan’ın destek verdiği sanılan bir “barış planının” dünya kamuoyuna açıklanması beklenirken alması ayrıca kayda değer. En iyimser ihtimalle sadece Batı Kudüs’ü başkent diye tanıdığını söylese ve kutsal şehrin her iki devletin de başkenti olduğu bir barış anlaşmasından yana tavrını açıklasa da muhtemelen tepkileri yumuşatamayacaktır.

        Böyle bir karar Arap ve İslam dünyasını İran’a karşı birleştirme derdinde olan Suudi Arabistan’ı da içinden çıkılmaz bir durumda bırakacaktır. Damat Jared Kushner’in barış planının Suud veliaht prensi Muhammed bin Selman (MbS) ile birlikte hazırladığı konuşuluyordu. Filistinlilerin en temel haklarını koruması ihtimali bir hayli zayıf olan bu planı kabul etsin diye MbS, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı tehdit etmişti. Bu durumda bir de bu karar Riyad’ı fena halde ofsaytta bırakacaktır.

        ABD böyle bir adımla uluslararası sistemde, bu karmaşık sorunun çözümünde herkesin güvenebileceği bir arabulucu olma iddiasını tümden de yitirecektir.

        Trump’ın dünyanın başına açacağı belalar belli ki kolay kolay bitmeyecektir.

        Diğer Yazılar