Kıyamet senaryolarına adım
BAŞKAN Trump’ın ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma kararı, bekleneceği gibi Filistinlilerden ve Müslüman ülkelerden tepki gördü. Ama tepki elbette bu ülkelerle sınırlı kalmadı. Aklını yitirmemiş tüm siyasi liderler, bir tavır alma gereği duydu. Bugün cuma olduğuna göre el-Aksa’da namaz kılınıp kılınamayacağını, kılınabilirse hangi güvenlik önlemlerinin alınacağını, çıkacak olayların şiddetinin, boyutlarının ne olacağını gün içinde göreceğiz. Pek çok Müslüman ülkede, hatta Müslümanların yoğun yaşadıkları Batılı merkezlerde de hadise çıkması ihtimali var.
İHTİMALLERİ UMURSAMADI
Bu olasılıkların başkanın pek umurunda olmadığı açık. Bu kararı alırken de şimdilik Amerikan medyasına yansıyanlara bakıldığında birinci önceliği iç politikadaki mevzilerini korumakmış. Bir yandan kendisine en yoğun desteği veren ve geçen 10 ayda tüm skandallara rağmen desteklerini gevşetmeyen Evanjelist Hıristiyanlara çiçek sundu. Bunların kıyamet günü senaryolarına uygun gelişmeleri başlatabilecek ilk adımı attı. Diğer yandan İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD’deki baş destekçisi Adelson ve benzeri şahin kamptan zengin Yahudilere verdiği sözü tutmuş oldu.
Attığı adımın, damadına emanet ettiği barış sürecini baltalayacağını, ABD’ye yakın Arap devletlerini zorda bırakma ihtimalini muhtemelen umursamadı. Ya da zaten barıştan damadının ve kendisinin anladığı, Filistinlilerin hemen tüm taleplerinden vazgeçerek yenilgiyi kabul etmeleri ve bugünkü aşırı sağcı İsrail hükümetinin verdikleriyle yetinmeyi sindirmeleriydi. Filistin tarafının elinde tuttuğu en büyük koz sayılan İsrail’in meşruiyetine onay verme kartını da bu şekilde ellerinden aldığına inanmış olmalı.
Tabii, bu hamleyi yapmakla ABD’nin Ortadoğu’da Filistin-İsrail meselesinde hakkaniyetli, barış getirecek bir güç olarak görülmesini de tümden imkânsız kıldı. Her ne kadar konuşmasında tüm dinlerin mensuplarının kendi kutsal mekânlarında bulunma haklarına değindiyse de Filistinlilerin ulusal kimliklerine, kendi kaderini tayin hakkına değinmedi. İki devletli çözümden bahsetse de bunun kendisi için mutlaka erişilmesi gereken bir hedef olduğuna dair bir ipucu vermedi. Eğer damadının planı tüm dünyayı şaşırtacak unsurlar içermiyorsa ortada ciddi bir barış tasavvuru da yok demektir.
TAHRAN’IN EKMEĞİNE YAĞ
Kendi ülkesinin kanunlarını fütursuzca çiğneyen başkan olarak, Kudüs’ün statüsüyle ilgili uluslararası hukukun koyduğu tüm kuralları ihlal eden İsrail’in safında yer aldı. Ülkesini uluslararası hukukun dışına çıkardı. Muhtemelen kendisini kördüğümü kesen İskender gibi de görmüştür. İşin ilginç tarafı, İran’ı gözüne kestirdiği ve bu ülkeyle bir şekilde hır çıkarmak için sabırsızlandığı halde bu adımı attı. Bu sayede Tahran’ın ekmeğine yağ sürdü. Irak’ta ve Suudi Arabistan’da ABD ile işbirliği yapmak isteyenlerin altındaki zemini kaydırdı. Hizbullah’ı ve İran’ın İslam dünyasına liderlik yapma iddiasını güçlendirdi. Terör eylemlerine başlamak isteyenlere de yeniden en kutsal dava üzerinden alan hazırladı.
İSRAİL TARİHİNİN EN YAYILMACI HÜKÜMETİ
Bir bakıma Trump’ın bu izansızlığı Filistin/İsrail’deki durumun tüm çıplaklığıyla ortaya konulmasına ve dünyanın yeniden bu meseleyi düşünmesine de vesile oldu. Filistinliler bölünmüş ve zayıf. Arap dünyasının büyük ülkeleri kendi iç dertlerine ve İran’ın gücünü kırmaya odaklanmış durumda. İsrail, tarihinin en sağcı ve yayılmacı hükümetince yönetiliyor. Kendisine karşı savaşacak herhangi bir devlet gücü yok. Rusya, Çin ve Hindistan gibi güçlerle ilişkileri gayet iyi, bu nedenle Batı’dan gelebilecek tepkilere de şerbetli. Trump Amerika’sının üzerinde bir baskı kurmayacağını da biliyor.
İslam Konferansı Örgütü ya da Arap Birliği’nin bu koşullarda yapabilecekleri sınırlı. Türkiye açısından takip edilebilecek en yapıcı siyaset, diplomatik yolları sonuna kadar zorlamak, dünyada Trump’ın kararına tepkilerin sonuç vermesini sağlamaya çalışmaktır. Ankara’nın şu sıra iyi ilişkide olduğu tek güçlü Avrupa ülkesi Fransa ile bu konuda işbirliği yapmak, başka bazı getiriler de sağlayacaktır.