Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİR gün arayla birbirini takip eden iki gelişme doğrusu şaşırtıcı bir durum çıkardı ortaya. Önce Rusya’nın Türkiye’ye S-400 füzelerini satacağı teyit edildi. Ardından, daha önce 2019 yılının ocak ayına kadar vize randevularını dondurduğunu daha geçen hafta ilan etmiş olan ABD, yeterli güvenliğin sağlandığını açıkladı, Türkiye’den istedikleri bazı güvencelerin verildiğini belirterek vize muamelelerine yeniden başlanacağını duyurdu.

        S-400’ler alındığı takdirde çok kötü gelişmeler yaşanabileceği iddiaları da bu durumda havada kalmış gibi oldu. Bu durumun kalıcı mı geçici mi olduğunu söylemek için vakit erken. Ancak ABD açısından birinci derecede Türkiye kamuoyunda kendisine yönelik antipatiyi artıran bir uygulamadan vazgeçmenin bir getirisi herhalde olacaktır. Türkiye açısındansa bu yeni durum, S-400 meselesinin müttefiklerce ve NATO tarafından bir emrivaki olarak kabul edildiği anlamına herhalde gelmez. Tam ne anlama geleceğini de gelecek haftaların gelişmeleriyle anlarız.

        NETLİK KAZANMIŞ DEĞİL

        Ankara’nın yılın sonu yaklaşırken dış politikasında bazı düzenlemelere gittiği ya da en azından gitmek istediğine dair işaretler var. Bunlar henüz netlik kazanmış değil. Tercih edilen hedeflerin şu ya da bu nedenle veya şekilde iç politika gereklerine kurban edilmeyeceklerinin bir garantisi de yok.

        Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Dr. İbrahim Kalın’ın Hürriyet Gazetesi’ne verdiği mülakattan çıkarılacak en önemli sonuç, dış politikanın artık tek merkezden yani Cumhurbaşkanlığı makamı tarafından kurgulandığı ve uygulandığıdır. Yerleşik kurumlarla istişare mekanizmalarının ne ölçüde işlediği, bilgi akışının ne denli yeterli olduğu, farklı görüşlerin yeterince tartışılıp tartışılmadığıysa halen pek belli değil.

        2017’NİN MİRAS BIRAKTIĞI

        Dr. Kalın’a göre,

        2017’NİN MİRAS BIRAKTIĞI Dr. Kalın’a göre, “Şu anda Türkiye, 360 derece dış politika perspektifiyle hareket etmeye çalışıyor. Biz bunu sıfır toplamlı bir şey olarak görmüyoruz. ‘Ortadoğu’yla ilişkimiz olacaksa Avrupa’dan uzaklaşmalıyız, Rusya’yla ilişkimiz olacaksa Amerika’dan uzaklaşmalıyız’ gibi bakmıyoruz”... Bu zaten olması gereken yaklaşım, ama önceliklerin ne olduğu tam belli olmadığı gibi, 2017 yılının 2018’e miras bıraktığı, şekillenmekte olan yeni stratejik gerçekliğin nasıl tanımlandığı veya değerlendirildiği de tam belli değildir.

        Türkiye, ikinci bir Soğuk Savaş döneminin yaşandığını düşünüyor mu? Bu durumda bir ittifak ilişkisi içinde olmayı kendi çıkarlarına uygun görüyor mu? Bugüne dek sürdürdüğü stratejik kimliğiyle Rusya ile kurduğu ekonomik ilişkiler arasındaki dengeyi nasıl muhafaza edecek? Ya da bu denge hâlâ önemli mi? İktidara yakın yorumcuların ABD ile olan ilişkiyi daha eşit zemine oturtmanın gerekliliği hakkındaki keskin yaklaşımları, Rusya ile sürdürülen ilişkiler için de geçerli mi? Bu gibi sorulara nasıl cevap verileceği, çalkantılı geçmeye aday bir yeni yılda Türkiye’nin rotasının nasıl belirleneceğiyle ilgili sağlıklı bir tartışmaya da zemin hazırlayabilir.

        Diğer Yazılar