Suriye'de yeni raund
TÜRKIYE ile ABD arasındaki zaten epeyce gergin ilişkiler, dünkü gelişmelerin ardından daha derin bir kriz tanımlamasını hak edecek noktaya geldi. Reuters Haber Ajansı’nın verdiği habere göre, ABD önderliğinde IŞİD ile savaşmak üzere kurulan koalisyon, 30 bin kişilik bir sınır güvenlik gücü oluşturma kararı almış. Bu yeni güç, çekirdeğini YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) halen kontrolü altındaki bölgede görev yapacakmış. Gücün mevcudunun yarısı SDG’den oluşurken, diğer yarısı için de adam seçme başlamış. Bu güç kuzeyde Türkiye sınırında, Güneydoğu’da Irak sınırında ve Fırat Nehri boyunca konuşlandırılacakmış. Fırat Nehri aynı zamanda ABD güçleri ve SDG ile Suriye ordusu arasındaki çizgiyi de oluşturuyor. Koalisyon tarafından yapılan açıklamaya göre, “Sınır Güvenlik Gücü” SDG’ye bağlı olarak iş görecek, kuzeyde daha çok Kürtler, güneyde ise daha çok Araplar görev yapacak.
MOSKOVA’NIN RAHATSIZLIĞI
Bu adımın Türkiye’de yarattığı infial malum. O konuya geleceğim. Ancak bu yapılanın verdiği ilk mesaj, ABD’nin Suriye’den çıkmayacağıdır. “Bu zaten bekleniyordu” denilebilir. Doğrudur. Ancak aynı zamanda ABD ve koalisyon, ki Türkiye de bu koalisyona dahil ülkelerden biridir ama belli ki fikri alınmamıştır, Suriye’den kısa vadede çıkmayacağını da ilan etmiş olmaktadır. Bu arada başka herhangi bir ülkenin fikrinin alındığına dair henüz bir bilgi de yoktur.
Trump yönetimi, selefinden farklı olarak Suriye’de kalmaya ve bu ülkedeki varlığını İran’ın güçlenmesini ve yayılmasını engellemek için kullanmaya niyetli. Bu amaçla Suriye’nin egemenliğini hiçe saymakta ve bir bakıma da Rusya’ya Astana sürecinin Cenevre konferansının yerine geçmesine izin vermeyeceğini de söylemektedir.
Bağlantıları güçlü Lübanlı gazeteci Raghida Dergham’ın Huffington Post sitesinde çıkan yazısında da Moskova’nın Washington’ın hamlelerinden rahatsızlığı vurgulanıyor. Siyasi çözümün uzaması, Rusya’nın askeri operasyonlarını geciktirdiği için seçime gidecek olan Vladimir Putin’in işine gelmiyor. Buna karşılık gene Dergham’a göre İran’ın daha Suriye’de görülecek askeri hesapları var ve bunların bitirilmesi için de zamana ihtiyaç duyuyor. “İran’ın bu şekilde çevrelenmesi ya da geri püskürtülmesi mümkün olabilecek midir?” sorusu da orta yerde duruyor. ABD-İran çekişmesinin bir diğer alanı da Irak’tır ve mayıs ayında yapılacak seçimlerde Washington, Tahran’ın etkisini kıracak bir sonuç için gayret sarf etmektedir.
Suriye’de IŞİD yönettiği topraklardan söküldüğü ve büyük çatışmalar sona erdiği halde siyasi bir çözüme ulaşılması daha bir hayli zaman gerektirecek. Muhtemelen 2021’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar durumun toparlanmaması ihtimal dahilindedir.
AFRİN HAREKÂTI
ABD’nin hangi gerekçeyle olursa olsun SDG’nin yapısını ve adını değiştirerek kurmak istediği Sınır Güvenlik Gücü’nün, içinde barındırdığı YPG unsurları nedeniyle Ankara’da öfke patlamasına yol açacağı belliydi. Nitekim Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Dr. İbrahim Kalın’ın sıcağı sıcağına söyledikleri, iki müttefikin ilişkilerinin daha da kötüye gideceğinin göstergesidir. Kalın, “Bu çerçevede meşru hedef olan terör örgütlerine karşı yeri, zamanı ve şekli Türkiye tarafından belirlenmek üzere her tür müdahale hakkı mahfuzdur” diyerek, çıtayı yüksek bir yere koydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Türkiye’nin Afrin’e müdahalesinin bir an meselesi olduğu mesajını ısrarla vermektedir. Bugüne dek böyle bir operasyonun Rusya’nın muhalefeti nedeniyle de yapılamadığı sıkça söyleniyordu. Bu durumda olası bir Afrin harekâtı ya Rusya’da bir fikir değişikliğiyle ya da Rusya’nın itirazına rağmen yapılacak demektir. Birinci şıkta riskler, askeri harekâtın zorluğu ve karşılaşılabilecek mukavemetle sınırlıdır. İkinci şıkta ise Türkiye ABD’nin ardından Rusya ile de PYD nedeniyle ters düşmüş ve ilişkilerini gerginleştirmiş olacaktır. Bu durumda, gözler Suriye’deki krizin çözülmesi için oluşturulmuş Moskova-Ankara bağlantısının geleceğinde olacaktır.