Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MEMLEKETTE siyaset rüzgârları esiyor. Bir bakıma 7 Haziran seçimleri havası var. Şu farkla ki o zaman asıl hareket toplumun belli kesimlerindeydi. Siyasi partilerin, HDP dışında ileriye yönelik bir nebze heyecan uyandırıcı mesajları ya yoktu ya cılızdı. O seçimlere giderken akılda kalan sloganlar, şimdi hapiste olan Selahattin Demirtaş’ınkilerdi. Bu kez durum OHAL’e, yeni seçim kurallarındaki garipliklere, adil seçim yapılabileceği hakkındaki kaygılara rağmen hayli farklı. Referandumda ortaya çıkmış olan bölünme orta yerde duruyor. Anayasa değişiklikleriyle resmileşen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin henüz kurumsal yapısıyla nasıl işleyeceği tam tanımlanmış değil. Alışılageldik demokrasi anlayışına ters tarafları olan bu sistemin ne anlama geleceği geçen bir yılın gelişmeleriyle daha iyi anlaşıldıkça, buna “Hayır” diyenlerin iradesi gevşeyeceğine güçlendi.

        Bir sene önceye ve üç sene öncenin seçim dönemine göre, iktisadi koşullar daha olumsuz. Memnuniyetsizler daha kalabalık ve son haftaların siyasi gelişmeleriyle farklı bir gelecek tasavvur etme imkânı elde ettiler. Şekillenen muhalefet, geçmiş sicilleri açısından çok da ümit vaat etmeyecek bileşenlerden oluşsa bile toplumda biriken değişim arzusuna cevap verecek bir bildiriyle meydana çıktı. Vatandaşlar, tepelerden gelen üstü açık ya da kapalı tehditlere rağmen rekor sayılacak sürelerde adayların imza toplamalarını mümkün kıldı.

        Toplumun bir kesiminde her şeye rağmen diri kalmayı başaran adalet ve insaf duyguları bu hareketlenmede önemli bir paya sahip. Ülkedeki gelir eşitsizliği, gelecek kaygısı, yargının hal-i pür melali, şaşaalı projelerin vatandaşa yüklediği maliyetlerin daha iyi anlaşılması, örneğin Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine reva görülen türden insafsızlıkların vaka-i adiye, hak arayışlarına engel olunmasının ise bir övgü vesilesi haline gelmesi gibi gelişmeler, muhalefeti genişletti. Bugüne dek sessiz kalan grupların, siyasetten sıdkı sıyrılmış kesimlerin de eklenmesine yol açtı.

        İktidar blokunda seçime yönelik büyük harcama paketlerinin bile geri döndüremeyebileceği bir çözülme ihtimali var. Her partinin kendi adayıyla seçime katılacak olması, birinci turdaki aday çeşitliliği de bir yandan Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması ihtimalini güçlendiriyor. Abdullah Gül’ün “çatı adaylığı” adlı “zihni sinir” projenin akamete uğramasıyla ortaya ister istemez çıkan siyasi enerji, seçmenin kırılmış ya da ümidini kaybetmiş kısmını da sandığa taşıyabilir.

        “Cumhur İttifakı”nın karşısına çıkan ittifakın “Millet İttifakı” olması, HDP’yi dışlaması nedeniyle eleştirilebilir. Ancak bu ittifakın açıklanan ilkeleri itibarıyla, bileşenlerinin geçmiş tavırlarından farklı bir tavra ve yaklaşıma işaret eden taahhütleri var. Halen hapiste tutulan HDP’li Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanı adayı olarak meydanlara çıkmasını, onun dokunulmazlığının kaldırılmasına giden yolu açan CHP’nin adayı Muharrem İnce’nin savunması, bu taahhütlerin boşuna yapılmadığı konusunda bir umut veriyor. İttifakın diğer unsurlarının doğrudan ya da dolaylı olarak bu tavrı benimseyip benimsemeyeceklerini de zaman içinde göreceğiz.

        Tavırdan daha önemlisi aslında siyasi çıkar hesabı olabilir. Muhalif ittifakın siyaseten anlamlı bir güce sahip olabilmesi, yeni sistemde gücü fena halde budansa bile tümden yok edilmemiş Meclis’in anlamlı bir siyasi organ gibi davranabilmesi, HDP’nin Meclis’te bulunmasına bağlı. Aksi takdirde Meclis’te muhaliflerin çoğunluk elde edebilmesi mümkün değil.

        Türkiye siyasetinin bugünkü ilginç paradoksu, iki cephenin de bir şekilde Türk milliyetçiliğine yaslanarak yarışacağı önümüzdeki seçimde galibi belirleyecek olanın Kürt seçmen olmasıdır.

        Diğer Yazılar