Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Avrupa karşıtı, göçmen karşıtı, küreselleşme karşıtı Ulusal Cephe’nin lideri Marine Le Pen bugünkü Başkanlık seçimleri ikinci turunda boş oy vereceğini söylediğinde muhtemelen Nicholas Sarkozy’nin bir dönem daha başkan kalma ümitlerine nihai ve öldürücü darbeyi vurdu.

        Beklenmedik bir gelişme ya da seçmen dalgalanması yaşanmadığı takdirde kamuoyu yoklamalarının yüzde 53-47 önde gösterdiği Sosyalist aday François Hollande’ın bugünkü seçimlerden Başkan olarak çıkması bekleniyor. AB’ye bağlı, küreselleşmeden yana ancak Alman dayatması olarak gördüğü kemer sıkma politikalarına karşı bayrak açmış Hollande’ın işi zor.

        Her ne kadar dünyanın 2.8 trilyon dolarlık ekonomisiyle en zengin beşinci ülkesinin başına geçecekse de Fransa’nın borcu da 2.24 trilyon dolar civarında. İşsizlik yüzde 10’u bulmuş. Ekonomide manevra alanı Fransız bankalarının zayıflığı ve sermaye piyasalarının sosyalist bir Başkan’a gösterebilecekleri tepki nedeniyle kısıtlı.

        Üstelik Başkan’ın seçilmesi Fransa’daki çalkantıyı bitirmeyecek. Zira yaklaşık beş hafta sonra Parlamento seçimleri var. Başkanlık seçimlerinde ağır yara almış merkez sağın güç kaybetmesi ve giderek seçmen tabanını genişleten Ulusal Cephe’nin temsil oranını artırması bekleniyor.

        Gerçekten de 2002 yılında Fransa’daki yüz bölgenin ancak 25’inde yüzde 20’nin üzerine çıkabilen Ulusal Cephe, ilk turda 43 bölgedeki oyunu yüzde 20’nin üzerine çıkarabildi. Bu şekilde de sınırlı sayıda kentten giderek küçük metropollere ve kırsal alana doğru da etkisini yaydığını gösterdi.

        Fransa’da aşırı sağın sağlam adımlarla merkeze doğru yürümesi bugünkü Avrupa siyasi tablosu içinde şaşılacak bir durum değil. Hemen tüm ülkelerde yaşanan ekonomik krizin sonuçları popülist söylemlerin önünü açıyor, ırkçı, faşizan partilerin elini güçlendiriyor.

        Merkez partilerin krize çözüm üretmek için kemer sıkmadan başka politika uygulayamaması, Avrupa’nın yeni dünya düzeninde gerilerde kalacağı, refah düzeyinin düşeceği korkusuyla birleşince siyasi hava puslanıyor.

        Nitekim şimdiye kadar Avrupa ekonomik krizinin sembol ülkesi olan Yunanistan’da da bugün parlamento seçimleri yapılıyor. Yüzde üçlük bir seçim barajının da olduğu Yunanistan’ı 1974’ten beri son derece oligarşik yapıları olan, çürümüş bir siyaset anlayışını temsil eden iki merkez parti PASOK ve Yeni Demokrasi yönetti. Bu iki partinin yeni seçimde mutlak çoğunluk bulması beklenmiyor.

        Kaldı ki Yunanistan toplumu son dört yılda hayli travmatik bir altüst oluş yaşadı. Kamuoyu yoklamalarının bile sağlıklı yapılamadığı söyleniyor. ALCO adlı kamuoyu yoklaması şirketinin yöneticisi Kostas Panagulos’un dedikleri bu bakımdan önemli: “Toplumsal analiz yöntemlerimiz geçmişte kalmış, artık var olmayan bir toplumsal yapıyı veri alıyordu.”

        Bu durumda Yunanistan’ın imzaladığı borç anlaşmalarına karşı çıkan Radikal Sol Koalisyonu’nun güçlenmesi bekleniyor. Daha kaygı verici olan ise neo-Nazi eğilimli bir parti olan Krisi Avgi’nin (Altın şafak) de barajı geçerek parlamentoya gireceğinin beklenmesi. Sonuçlar böyle gerçekleştiği takdirde Yunanistan’ın uzun süre istikrarlı bir siyasete kavuşması zor gözüküyor.

        Yunanistan ve Fransa seçimlerine hâkim olan arka plan ve ruh hali 2007-08 krizinin artçı şoklarının giderek daha güçlü şekilde hissedildiğini gösteriyor. Dört yıldır kemer sıkma politikalarına uymaya çalışan ancak tünelin ucunda bir türlü ışık görmeyen toplumlar “büyüme” sloganıyla isyan etmeye başladılar. Önümüzdeki aylar Avrupa açısından hayli zorlu ve sıkıntılı bir arayış ve siyasi pazarlık dönemi olacak gibi duruyor.

        Diğer Yazılar