Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURBAŞKANI Gül, San Francisco'dan Ankara'ya dönüşünde uçaktaki gazetecilere gündemi değerlendirdi. Gündemin başında yer alan Uludere olayı ve diğer konulara ilişkin Cumhurbaşkanı'nın açıklamaları özetle şöyle:

        ÜZÜLDÜK: Olay duyulur duyulmaz sivil asker hepimiz gerçekten samimi ve çok derin üzüntü duyduk. Ailemizden, yakınlarımızdan birinin başına böyle bir olay geldiğinde ne kadar üzülürsek o kadar üzüldük. Burada sorun, bu üzüntünün vatandaş tarafından da anlaşılmasını sağlamak. Bu da hareket ve sözlerinizle olabilir. Üzüntünün derin ve samimi olduğunu algılatmamız lazım.

        ÖZÜR NE Kİ: Acı duymaktan bahsediyorum. Özür de dilenir. Ama özrün ötesinde bir şey söylüyorum. Özür ne ki? Özür de dilenir ama daha iyi anlaşılsın diye çok derin üzüntüyü vurguluyorum.

        'DUR' DENMELİ: Tabii ki bu olayı sadece olayın olduğu ilçe, il değil bütün Türkiye konuşacak. İşin hukuki boyutunu mahkemeler yürütüyor. Mahkemeye bu konuyla ilgili tüm kayıtlar ulaşıyor mu, ulaşmıyor mu? Bu noktada sorun varsa o zaman 'Dur' demek lazım. Bildiğim, her türlü bilgi ve belge mahkemeye ulaşmış durumda. Karartma olmaması önemli. Tarihimizde çok olay karartılmıştır. Nitekim şimdi yeni yeni bazı dosyalar açılıyor. Hükümetin de Genelkurmay'ın da iradesi bu yönde. Genelkurmay Başkanı olaydan sonra bana geldi ve tüm detayları anlattı. 'Mahkeme ne istiyorsa hepsini veriyoruz' dedi.

        KASIT: TSK en çok üzülenlerin başında geliyor. Çünkü orada görevli olan onlar. Olay kasıtlı değil ve böyle bir sonuç çıkmışsa en çok acı duyan bu mekanizmalarda rolü olanlardır. Kastı düşünmek mümkün değil. Ama prosedürlere uyulup uyulmadığı, yetersizlikler, teknik imkânlar önemli. Yeter ki yargı bunu sonuna kadar araştırsın.

        DDK: Görev alanına girseydi, Uludere için DDK'yı görevlendirmekte tereddüt etmezdim. Mevcut Anayasa'ya göre Devlet Denetleme Kurulu, Silahlı Kuvvetler ve yargıyı yetki alanının dışında tutuyor.

        KÜRT SORUNU: Sorunun çözümüne ne kadar yakın olduğumuza dair bir şey söyleyemem. Bazen iyimser oluyorum, bazen iyimserliğimi kaybediyorum. Bazen katkı yapılıyor bazen torpilleniyor. Bu konuda BDP'ye önemli görev düşüyor. Bu konuyu gene geleceğe ertelememeliyiz.

        SURİYE: Suriye konusu, yüksek maliyetli ve tehlikeli bir sürece doğru gidiyor. Çok yazık. Annan planı tamamen uygulanabilse düzenli geçişin mekanizması olur. Bu Esad için de muhalefet için de Türkiye için de iyi olur... İlginç olan, sorunu uzlaşmayla çözmeye çalışırken sabırsızlık edip bize baskı yapanların bugün sesinin fazla çıkmaması. Ancak herhalde bu kadar kan akmasının sorumluluğunu kimse kaldıramaz.

        ESAD: Beşar Esad'a Dışişleri Bakanı Davutoğlu eliyle gönderdiğim mektupta 'reform yapmazsa' maalesef bugün ülkenin başına gelenleri tarif etmiştim. 'Kapalı bir rejimdesin, bunları açık söyleyen olmaz, sonra da geç olur' diye yazmıştım. 'Özgür bir ortamda seçime gidersen seçilip değişime öncülük edebilirsin' demiştim. Yapmadı. Durum ortada.

        'Türkiye'de bir reform yorgunluğu var'

        AVRUPA Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, bugün başlayacak 2 günlük Türkiye ziyareti öncesinde Der Tagesspiegel Gazetesi'ne konuştu. Schulz, Türk hükümetinin, Fransa'nın yeni cumhurbaşkanı François Hollande ile ikili ilişkilerin daha ileriye gideceğine inandığı yorumları üzerine şunları söyledi:

        'AB DE GENİŞLEME YORGUNU'

        "AB'nin Türkiye ile olan ilişkileri, bir ülkede hükümetin değişmesine bağlı değildir. Bu ilişkiler, Türkiye'deki reform süreçlerinin devam edip etmemesine ve sonuçta AB ülkelerinin Türkiye'yi almak isteyip istemeyeceğine bağlıdır. Türkiye'de belirli bir reform yorgunluğu var, AB ülkelerinde de belirli bir genişleme yorgunluğu. Bu durum Paris’teki hükümet değişikliğinden sonra da hızlı bir şekilde değişmeyecektir.’’

        AK Parti’nin dini bir partiden beklenmeyecek kadar fazla reform gerçekleştirdiğini, ancak iktidarının ikinci döneminde bazı çekişmelerin görüldüğünü belirten Schulz, “Kürt sorununun çözümünde gerçek ilerlemeler yok” diye konuştu.

        Schulz, Türkiye’nin Avrupa’yla Arap dünyası arasında stratejik öneme sahip bir ülke olarak AB'ye dahil olması gerektiği şeklindeki tezin hâlâ geçerli olup olmadığı sorusuna da "Müslüman nüfusa sahip, Batılı temel değerleri kabul eden bir ülkenin AB'ye girmesinin, AB'nin dini bir topluluk olmaktan öteye gidebildiğinin kesin bir delili olacağı' cevabını verdi.

        Türkiye'nin, Kıbrıs Rum kesiminin AB Dönem Başkanlığı sürecinde ilişkileri en aza indireceğinin belirtilmesi üzerine ise Schulz, "AB'yi kimin yöneteceğine Türkiye karar vermiyor. AB'ye aday bir ülke, belirli bir AB ülkesinin dönem başkanlığını üstlenmesi durumunda müzakere yapmayacağını söyleyemez'' görüşünü aktardı.

        Diğer Yazılar