Fransa yeni hatta girerken
Paris
16 AB ülkesinin dışişleri bakanları Türkiye'nin üyelik sürecinin canlandırılması gerektiğini söyleyen, bunu da gerek ekonomik çıkarlara gerekse ortak stratejik çıkarlara bağlayan bir deklarasyon yayınladılar. Alman Dışişleri Bakanı deklarasyona imza verirken Fransız Dışişleri Bakanı listede yoktu.
Bakan listede olmasa bile Fransa seçkinleri Sarkozy'nin gitmesiyle birlikte Fransa'nın hem ekonomik hem de stratejik çıkarları açısından bir mantıksızlık abidesi olan politikanın bitmesinden memnunlar. AB'nin yaşadığı derin kriz atlatıldıktan sonra Türkiye politikasının da daha etraflıca gözden geçirileceğine kuşku yok.
Fransa tüm dikkatini AB'nin ekonomik krizinin atlatılmasına vermiş durumda. Dün gece ve bugün yapılan AB zirvesinde krizin aşılmasına yeterli gelecek bir kararın çıkması beklenmiyor. Almanya Şansölyesi Angela Merkel ülkesinin neyi yapmayacağını tüm açıklığıyla ilan etmiş durumda.
Almanya'nın söylediği 2000 yılında para birliğine geçerken yaptıkları uyarıların dikkate alınmaması nedeniyle bu kez faturayı ancak eşeği sağlam kazığa bağlama kaydıyla ödemeye hazır oldukları. Yani mali politikaların uyumu, işgücü piyasası düzenlemeleri, rekabetçiliği arttıracak düzenlemeler gibi adımların hayata geçirileceğinden emin olmak istiyorlar.
Bu nedenle de Almanya'nın pozisyonunu değiştirmesini bekleyenler sürekli hayal kırıklığına uğruyorlar. Gene de Almanya hükümetinin söylediklerinin yanında yaptıklarına da bakıldığında Berlin'den beklenenlerin bir kısmının yerine gelmekte olduğu da anlaşılıyor. Almanya'da ücretler yükselmeye başladı, giderek diğer üyelerden daha fazla ihracat yapılıyor.
Fransız iş âlemi Almanya'nın çizdiği çerçeveye uyum sağlanmasından yana ancak bunun gerçekleşmesinin kolay olmayacağının da bilincinde. Öncelikle Fransa'da daha farklı bir çözümün mümkün olduğuna inanan bir Sosyalist iktidar var. Yükün yalnızca açık veren ülkelere bindirilmesinden rahatsız. Buna karşılık Sosyalistler kendi içinde tutarlı olan Alman pozisyonunun karşısına kendi kapsamlı planlarını koyabilmiş değiller. Yanlarına İtalya'yı da alarak Alman pozisyonunu dengelemek istiyorlar. Ancak asıl beklentileri Almanya içinde Sosyal Demokratların da kendilerine destek olması.
Bu durumda ise krizden çıkma takvimi giderek uzuyor. Zira Almanya'da Parlamento seçimleri 2013 sonbaharında yapılacak. Çözüm için o seçimlerin sonuçlarını beklemek gerekebilir.
Fransa'daki bazı gözlemciler görüntüdeki tüm sakilliğe rağmen AB kurumlarının kötü bir performans göstermediğini, özelliklede Avrupa Merkez Bankası'nın başarılı olduğunu savunuyorlar. Ortak görüşleri kriz bittikten sonra ortaya bambaşka bir yapılanmanın çıkacağı. İyimser sayılacak beklenti AB'nin çoğulcu kimliklere sahip olacağı ancak intihar etmeyerek yeni bir yapılanmaya doğru geçeceği.
Bu yeni yapılanmada da stratejik olarak iki merkezin kurulması ya da AB'nin iki farklı doğrultuya yönelmesi mümkün. Almanya Rusya ile ilişkilerini son derece yakın tutarak bir Berlin-Moskova eksenini oluşturmuş durumda. Orta ve Doğu Avrupa üzerinde de hâkim.
Buna karşılık Fransa ve İtalya, İspanya gibi ülkelerin Akdeniz'e, Azerbaycan üzerinden Kafkaslar'a bakmaları gerekiyor. Bu bağlamda Türkiye'nin son zamanlardaki en önemli başarısı olan, Azerbaycan ve BP ile imzalanan Trans Anadolu boru hattının önemini vurgulamak gerekir.
Bu arayış içinde Fransa'nın Türkiye ile de ilişkilerini daha olumlu bir noktaya taşıma gayreti içine girmesi gerekecektir. Öyle bir durumda asıl soru Türk dış politikasının AB perspektifini yeniden içselleştirip Ortadoğu'daki ihtiraslarını daha mütevazı bir düzeye çekmeyi başarıp başaramayacağıdır.