Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        METROPOLL araştırma kuruluşunun haziran ayı yoklamasına göre Türkiye kamuoyunun yalnızca yüzde 1.1 'i Suriye meselesini gündemin önemli maddeleri arasına 12. sıraya yerleştiriyor. Hükümetin Suriye politikası ise yüzde 0.8 ile daha geride 14. sırada.

        Ne kadar kayıtsız kalınırsa kalınsın, Suriye meselesi Türkiye'yi etkilemeye devam edecek. Hükümetin bu konudaki politikasının, değerlendirme hataları, inandırıcılık eksikliği, çok ve yüksekten konuşma iptilası ve politikayı yönetme zaafları nedeniyle başarılı bir görüntü verdiği söylenemez. Başbakan Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşmesinden sonraki basın toplantısındaki hava, sonradan toplantıda nelerin konuşulduğuyla ilgili olarak öne çıkan tutarsızlıklar bu zincirin bir parçası diye görülmeli.

        Suriye'nin geleceği yalnızca bölgedeki büyük birgüç kapışmasının yansıması olması nedeniyle değil, Türkiye'nin iç düzenini yakından ilgilendirdiği için de önem taşıyor. Zira Suriye'de gelecekte nasıl bir düzenin kurulacağı, o düzen kurulana kadar neler yaşanacağı Türkiye'nin iç düzenini ve dirliğini de yakından ilgilendiriyor.

        Çarşamba günü Suriye muhalefetinin Şam'da, rejimin güvenlikle ilgili en önemli şahsiyetlerinden dördünü öldürüp ikisini de ağır yaralayan eylemi gerçekleştirmiş olması bir dönüm noktasıdır. Ölenler arasında rejimin en güçlü üçüncü kişisi, isyan karşıtı siyasetin mimarı ve Beşar Esad'ın eniştesi olan Asıf Şevket de vardır. Mesaj açıktır. Esad çetesi iktidardan gidecektir.

        Rejimin kendisine destek verenleri koruyabileceğine dair inanç büyük darbe almıştır. Böyle bir eylemin içeriden destek almadan gerçekleşmesi söz konusu değildir. Rejim bundan sonra kendi halkını havadan bombalamaya, daha büyük katliamlar yapmaya kalksa da erime sürecektir. Vade dolmuştur. Sünni seçkinler desteklerini hızla çekmektedirler. Suriye isyanı artık Başkanlık Sarayı'nın eteklerine geldiği gibi, kazanan silahlı gücün diplomasi yoluyla dizginlenmesi de giderek zorlaşacaktır.

        Bu tablo iç savaşın sona ermeden önce şiddetlenmesi anlamına geliyor. Suriye rejiminin elinde kimyasal silahlar olduğu biliniyor. Bunları kullanacak kadar delirip delirmeyeceği Türkiye açısından da önemli bir sorudur. Rejimin gideceği kesinleştiğine göre bundan sonra Baas sonrasına odaklanarak siyaset üretmek akıllıca olacaktır. Zira giderek daha iyi silahlara sahip olan silahlı muhalefet, iktidarı ele geçirdiğinde intikam duygularıyla hareket ettiği takdirde şiddet durulmayacaktır.

        Bir diğer ihtimal Esad ve şürekâsının bazı gözlemcilerce ciddiye alınan Nuseyristan projesini devreye sokmalarıdır. Bu gene Başbakan Erdoğan'ın dikkat çektiği bir başka tehlikeyi Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunamamasını gündeme getirir. Nuseyristan kurulduğu takdirde Kürtlerin de özerklik isteyeceklerine şüphe yoktur.

        Rusya olayların akışına hâkim olabileceği bir noktayı aslında geçmiş gözükmektedir. BM'deki vetolar manen çökmüş, meşruiyeti tümden gitmiş, şiddet üstünlüğünü kaybetmekte olan bir rejimi koruyamayacaktır. Güçlenen silahlı muhalefetin ise diplomasiyi, uyumlu geçiş arayışlarını kaale alması için nedeni giderek azalmaktadır.

        Türkiye'nin istediği sonuç yani Esad'ın gidişinin eli kulağındadır. Ancak bu sonucun Türkiye'nin Suriye'de en çok söz sahibi olacak ülke konumuna gelmesini sağlayacağı beklentisi yanıltıcıdır. Siyasetin bu açıdan daha gerçekçi bir zemine oturtulması gerekir. Türkiye'nin öne çıkması için dış politikanın sözde değil özde de yeniden laikleşmesi, Türkiye'nin içinde demokrasi zemininin daraltılmasına son verilmesi elzemdir.

        Aksi takdirde Ortadoğu girdabının Türkiye'yi içine çekmesi ihtimali artacaktır.

        Diğer Yazılar