Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suriye'deki gelişmelerin bölge açısından tarihsel bir önem taşıdığına şüphe yok. Türkiye açısından hiç alışık olmadığı parametreler ortaya çıkıyor. Böyle bir ortamda, yani ağırlıklı olarak İngilizlerin Fransızlarla birlikte şekillendirdikleri Osmanlı sonrası Ortadoğu düzeni çökerken, yapılabilecek en akılsızca şey yaşananları tarih dışı kriterlerle anlamaya çalışmaktır.

        Gazeteci Güneri Cıvaoğlu'nun 199091 'deki Körfez krizi ve savaşı sırasında yazdığı, daha sonraları da defalarca anımsattığı bir hikâye yeniden ortalarda. O dönemde bir Amerikalı Albay, Cıvaoğlu'na niyetlerinin Kürdistan'ı kurmak olduğunu söylemiş daha sonra bu mesaj bir yarbay tarafından da başka bir ortamda tekrarlanmıştı. Cıvaoğlu ciddi bir gazeteci olduğuna göre söylediklerini tabii ki meselelerle ilgilenenler ciddiye almıştı.

        İster istemez böylesi bir hikâyenin hatırlanmasıyla Türkiye'de Suriye ve genelde Ortadoğu ve Arap isyanları konulu tartışmalar komplo alanına girer ve oradan çıkılamaz. Bu türden bir yaklaşımda zaten olayları anlamak gayet kolaydır. Bu halkların, yani Araplarla Kürtlerin kendi iradesi zaten olamaz, Osmanlı döneminde olduğu gibi emperyalistlerce kullanılıyorlar (tabii buna şimdi Siyonist İsrail'i de eklemek gerekir). Bir adım ötesinde de mazlumluğa ve mağdurluğa meraklı bir millet olarak tüm bunların Türkiye'ye karşı olduğunu da söyleyince iş biter.

        O zaman bazı soruları sormak gerekir. Eğer böyle bir plan var idiyse, elin oğlu bunu yirmi bir yıl önce ilan ettiğine göre sen o zaman zarfında ne yaptın? Neden böyle bir planın göstere göstere uygulanmasına karşı çıkmadın? Ve madem ki büyük ülkesin güçlüsün, Osmanlının torunusun, neden oyunu bozarak bölge siyasetini kendi çıkarlarına göre şekillendirmedin? Yahut en basitinden kendi Kürt sorununu bu kadar zaman niye çözmedin?

        Geçen gün Murat Bardakçı'nın yazdığı gibi Lozan gibi önemli bir belgenin bile küçümsendiği bir ülkede rasyonel bir tartışma yapmak zor. O dönemki Türkiye devletinin zayıflığına rağmen siyasi anlamda söke söke kazanılmış önemli tavizlerle dolu bir bağımsızlık tapusunun, yüz yıl sonra hükmünün biteceğine inanılan bir yerde tarihsel analiz yapmak imkânsız. Ama denemek ve yaşananları toplumsal ve siyasal boyutlarıyla anlamak zorundayız. Bunu yapmazsak bir kez daha tarihi ıskalayacağız.

        Cumhuriyet'in kurucuları gerçekçi insanlardı. İmparatorluğun yıkılışının travması bilinçlerini şekillendirmişti. Ellerindeki güçle, uluslararası sistemin sunduğu fırsatları doğru okuyup değerlendirerek bağımsız bir yeni devlet kurabildiler. Onların kurduğu devletin de parçası olduğu Osmanlı sonrası düzen artık çöküyor.

        Bu çöküşün ilk aşaması Körfez Savaşı'dır. İkinci aşaması 2003 Irak Savaşı'dır. Üçüncü aşaması ise Arap isyanlarıyla başlamıştır. Düzen Arapların ve özellikle Sünni Arapların mutlak üstünlüğüne dayalıydı. Şii Arapların Irak'ta iktidara gelmeleriyle o denklem bozuldu. Ancak ABD'nin başı çektiği savaş uluslaşamamış bir ülkede ulus-altı kimliklerin iyice su yüzüne çıkmasına da yol açtı. Aşiretler daha güçlendi. Sınır ötesi kan bağları tazelendi. Mezhep aidiyetleri daha fazla önem kazandı.

        Arap olmayan, Araplaşmayan ve zaten baştan beri Irak'ın parçası olmak istemeyen Kürtler bu karmaşada devletleşmeye ve uluslaşmaya başladılar. Kürtlerin yaşadığı tüm coğrafyalarda ulusal bilinç kök saldı. Modernleşme ve iletişim ortak kimliğin güçlenmesini sağladı. Bu ortamda PKK Türkiye'de devlete olduğu kadar aşiret düzenine de isyan ettiği, tabandan bir örgütlenme becerebildiği için sınırın öte yakalarından da destek buldu. Şu anda ABD veya başkaları ne istemiş olurlarsa olsunlar karşımızda duran bölgesel ölçekte bir Kürt ulusal hareketidir. Bununla mücadele de geçtiğimiz doksan yılın yöntemleriyle yapılamaz. Daha doğrusu yapılmamalıdır.

        Diğer Yazılar