Amerikan seçimlerinde işler kızışırken
GEÇEN hafta yapılan Amerikan Başkanlık seçimleri öncesindeki televizyon tartışmalarından iki önemli ders çıktı. Birincisi, oturumu yöneten gazeteci konuşanların yalanlarını yakalayacak kadar bilgili, ya da yüzlerine vuracak kadar mert ve mesleğin temel kurallarına sadık değilse demokratik oyun cıvalı zarla oynanmaya başlıyor demektir.
İlk tartışmayı yöneten Jim Lehrer gayet formda, atak ve hiç olmadığı kadar sempatik gözüken Mitt Romney'in hemen her konuda rakamları çarpıtmasına ses çıkarmadı. Romney Başkan seçildiği takdirde ilk iş olarak iptal edeceğini söylediği Obama yönetiminin sağlık sigortasıyla ilgili yanlış bilgiler verdi, Obama'nın bütçe açığı performansını çarpıttı.
Lehrer bu kepazelik karşısında ses çıkarmamayı tercih etti. Bu durumda da tüm ekonomik programı orta sınıfları ve yoksulları hedef alan, Amerikan sosyal güvenlik sistemini berhava etmeye odaklı Romney tartışmanın sonucunda orta sınıflara daha fazla güven veren, Amerikan ekonomisini yönetebilecek ve vizyonu olan aday konumuna geliverdi.
Böylesi bir imajı ortaya çıkaran ikinci neden Başkan Obama'nın utanç verici performansıydı. Romney'in şimdiye kadar neredeyse her ağzını açışında gaf yapmasının da etkisiyle Obama tartışmaya düzgün hazırlanmamış bile. Bu küstah kibir, Romney in iyi hazırlanmış saldırganlığı karşısında Obama yı göçertti. En güçlü yanı belagati olan Amerikan Başkanı kapanışta bile lafını toplamayı, düzgün bir mesaj vermeyi beceremedi. Hasmının yalanlarını yüzüne vurmadı. Afyon yutmuş gibi dikilerek nerdeyse tartışmaya seyirci gibi katıldı.
Bu durumun sonuçlarını bugünkü haberimizde okuyacaksınız. Pew Araştırma kuruluşuna göre tartışmayı izleyenlerin yüzde 65'i Romney kazandı derken, Obama'yı üstün görenler yüzde 20'de kalmış. Denek dağılımında Cumhuriyetçi Parti den olanların yüksek oranda temsil edildikleri mesele edildiyse de sonuca çok etkisi olduğuna inanan pek yok.
Gerçekten de ilk tartışma Obama ya seçmen desteği açısından hayli pahalıya mal oldu. Bugüne dek Obama nın en güvendiği demografik gruplardan olan kadınlarda bile Romney e doğru muazzam bir kayma var. Eyalet eyalet yapılan araştırma sonuçları henüz tam şekillenmemiş olsa da seçimin sonucunu belirleyecek Ohio, Florida, Virginia, Colorado gibi eyaletlerde denge Romney lehine değişiyor.
Tüm bunların Türkiye'de ya da dünyanın geri kalanında yaşayanları ilgilendirmediğini düşünmeyin. ABD'deki bu seçim iki aday ve iki parti arasındaki bir mücadelenin ötesinde anlam taşıyor. Obama ve Romney iki farklı toplumsal tasavvuru ve ekonomi anlayışını, dünyaya bakışı temsil ediyorlar.
Nobel ödüllü iktisatçı Paul Krugman'ın sürekli vurguladığı gibi seçmenler ABD'de 1930'lardan itibaren geliştirilen sosyal devlet uygulama ve kurumlarını onaylama ve sürdürme ile bunları yıkma ve yok etme arasında bir tercih yapacaklar. Yani bu seçim aynı zamanda bir referandum da sayılabilir.
Bugünün Cumhuriyetçi Partisi uzun zamandan beri aşırı sağ unsurların denetimine girmiş durumda. Seçmen arasında kendisini Cumhuriyetçi diye niteleyenler azınlıkta. Buna rağmen seçim kazanmada hayli başarılı olabiliyor. Gerçi bu başarılar bazen seçim sistemine faullü müdahalelerde bulunularak elde ediliyor.
Son dönemlerde Cumhuriyetçilerin yönetimindeki eyaletlerde Demokratlara oy vereceğine inanılan grupların oy vermelerinin önüne geçmek için dalavereler çevriliyor. Siyahların, Latin kökenlilerin seçmen listelerine yazılmasını engelleyecek kurallar icat ediliyor, seçmen kimliği kanunları çıkarılıyor.
Bir dahaki tartışmada Obama nın ilkin-deki türden bir sorumsuzluk sergilememesinde sadece orta sınıf ve yoksul Amerikalıların değil dünyanın da çıkarı var.