Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞBAKAN Erdoğan Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'in

        yanında, çarşamba akşamı indirilen ve dokuz saat alıkonulan Suriye Hava Yolları uçağında bulunanlarla ilgili üstü kapalı açıklamasını bitirip odadan çıkarken Rusya yalanlamasını yaptı. Başbakan'ın Rusya'da Makine Kimya Endüstrisi Kurumu'nun muadili olduğunu ve Suriye Savunma Bakanlığı'na askeri malzeme gönderdiğini söylediği Rosoboronexport uçakta askeri malzeme olmadığını savundu.

        MİT'in "Biz bu işe karışmadık" açıklaması yaptığı, Ulaştırma Bakanlığı'nın devreden çekildiği ve yükün Gümrük Bakanlığı ile Dışişleri üzerinde kaldığı kriz daha bir süre durulmayacak gibi. Gümrük Bakanlığı ya da Dışişleri açıklamasını yaptığında, el konulan malzemenin niteliğini açıkladığında durum hakkında daha isabetli yorum yapmak mümkün olacaktır.

        Sonuç ne olursa olsun, etrafıyla ilişkileri hayli gergin ve sorunlu hale gelen Türkiye nin şimdi de Rusya ile sorunu var. Üstelik bu Rusya daha yeni Irak hükümetiyle imzaladığı 4.2 milyarlık silah satış anlaşmasıyla bölgeye yeniden oyun kurucu olarak girme eğiliminde. 1955'ten 1972'ye kadar müttefik olduğu Mısır ile de yeni dönemde ilişkileri canlandırma peşinde.

        Hukuki durum ne olursa olsun Rusya bu uçağın indirilmesi meselesini kafasına takacak ve peşini de bırakmayacaktır. İran, Irak ve Suriye ile hayli gergin ilişkileri olan Türkiye açısından bu doğrusu imrenilecek bir durum değildir. Türkiye her an savaşa girebilecek bir ülke olarak görülmekte, dünya medyası da bu gorüntüyü körükleyecek bir tavır içine girmektedir.

        Türkiye'nin savaşa girmesine en başta kamuoyunun ezici bir çoğunluğu karşı çıkıyor. Savaşmamak her koşulda doğru olmadığı gibi savaşmak da her koşulda yanlış değildir. Ne var ki bugünkü ortamda, Türkiye'nin Suriye ile savaşa girmesi, yanlış, ihtiyatsız, tehlikeli ve son tahlilde en çok kendisini vuracak bir seçenektir. Suriye politikasında geçmişte yapılan yanlış değerlendirmelerin, hesapların ve öngörülerin bedelini gencecik insanların ödemesi, Suriye'de süregiden ve ahlaken insanı çıldırtan katliama rağmen, doğru ve ahlaklı değildir.

        Kaldı ki Türkiye'nin gerçekten savaşa mı gitmek istediği, yoksa yüksek perdeden konuşarak müttefiklerini Suriye'ye müdahil olmaya mı çekmeyi arzuladığı ya da siyasi/askeri yetersizliğini söylemiyle örtmeye mi çalıştığı da belli değildir. Eğer ikincisiyse Suriye krizinin yönetimi sandığımızdan da kötü bir halde demektir. Siyasi ve ekonomik gerçeklere bakıldığında da varılan sonuç savaşın Türkiye açısından kötü bir tercih olduğudur.

        Gaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 80'ini, petrol ihtiyacının yaklaşık yüzde 40'ını Rusya, Irak ve İran dan sağlayan Türkiye, bu ülkelerin sonuna kadar destek verdiği Suriye'ye kolay kolay savaş açamaz. Ekonomisini çevirmek için dışarıdan para gelmesine ihtiyaç duyan bir ülke savaşın getireceği altüst oluşu üstlenemez. Bir Arap ülkesine giren Türkiye'nin tüm Arap dünyasındaki imajı, Suriye rejiminden nefret edenler de dahil olmak üzere çamura batar.

        Türkiye'nin Suriye ile neden savaşamayacağı, askeri kapasitesinin hangi bakımlardan tek başına bir harekât yapmasına yetmeyeceği de yurtdışında irdeleniyor. National Interest Dergisi'nde çikan Aaron Stein ve Dov Friedman'ın yazdıkları yazı, Rusya'dan aldığı güçlü hava savunma sistemlerine sahip (Lübnanlı bir akademisyen geçenlerde Rusların Suriye ordusunda fiilen görev aldıklarını da söyledi) Suriye'ye karşı bir hava harekâtının da hiç kolay olmayacağını vurguluyor.

        Sonuçta Suriye politikasının Türkiye'yi getirdiği noktada tek başına hiçbir şey yapamayan, müttefiklerini güvenli alan kurmaya ikna edemeyen, İran ile sorunlu, Bağdat ile kanlı bıçaklı, Suriye ile top atışı teatisi yapan ve bunların üstüne birde Rusya ile ciddi şekilde çatışan bir ülke görüntüsü hâkim.

        Diğer Yazılar