Türkiye-İsrail ve Arap uyanışı
-Roma
Haber sofraya bomba gibi düştü. İsrailli katılımcılar Bibi Netanyahu ve Avigdor Lieberman’ın seçimlere birlikte girecekleri haberini verdiler. İsrail siyasetinde bir dönem daha Netanyahu’nun hâkimiyetinin yaşanacağı zaten bekleniyordu. Ancak seçimden sonra Lieberman’ın devre dışı kalacağı da düşünülüyordu.
Bu ikiliye karşı İsrail merkez siyasetinin kalan parçalarının bir araya gelerek karşı denge oluşturabilmesi ihtimali hayli düşük. ABD seçimlerinde Mitt Romney’in başkanlığa gelmesi durumunda Filistin meselesinde sıfır olumlu gelişme, İran konusunda artan gerginlik, Türkiye ile ilişkileri makul bir düzeye getirme ümitlerinde de düşüş beklemek gerekir.
Neredeyse sokaktaki her dört kişiden birinin Türkçe konuştuğu (Viyana’da da durum farklı değildi) Roma’da, İtalya’daki Aspen Enstitüsü’nün düzenlediği bir toplantıda İsrail, Türkiye, ABD ve İtalya’dan katılımcılar Ortadoğu’daki gelişmeleri ve bu bağlamda İsrail-Türkiye ilişkilerinin geleceğini tartıştılar.
İsrail tarafı kısa vadede Arap dünyasındaki büyük çalkantının kendileri açısından büyük bir sorun yaratmayacağı görüşünde. Arap uyanışının başlangıcında, özellikle de Hüsnü Mübarek’in gitmesiyle bir hayli telaşlanmışlardı. Suriye’de 1974’ten beri kardeş kardeş yaşadıkları rejimin de başlarda gitmesini istememişlerdi.
Bugün varılan noktada Sina’da yaşadıkları sıkıntılara rağmen Mısır ile ilişkilerinde dert beklemiyorlar. Nitekim uzunca sayılacak bir aradan sonra hem Mısır’daki Müslüman Kardeşler hükümeti hem de Ürdün hükümeti İsrail’e büyükelçilerini göndermişler. Suriye’de Esad’ın gitmesi halinde İran’ın elinin zayıflayacağını gördüklerinden, bu işe doğrudan bulaşmak istemeseler de rejim değişikliğini tercih eder noktaya gelmişler. Golan Tepeleri’ne akacak mülteciler için hazırlık bile yapmaya başlamışlar.
İsrailliler Arap ülkelerinin toz duman yatıştıktan sonra daha uzun süre kendi içlerine döneceklerini, zayıflayan devlet gücünü yeniden kurmaya çalışacaklarını, ekonomilerini yeniden işler hale getirmekle uğraşacaklarını görüyorlar. Bu durumda ordu toplayıp, birlikte İsrail’e savaş açma ihtimalleri sıfıra yakın. Bu durumun en olumsuz sonucu ise zaten derin komaya girmiş Filistin meselesinde herhangi bir adım atmayacak olmaları.
İlginç bir nokta çok farklı siyasi görüşlere sahip İsrailli katılımcıların işgalin sürmesinin ve Filistin meselesinin halledilmemesinin ülkeleri açısından bir felaket olduğunu görmeleri. Ancak bu konuda bir ilerleme olacağına inanmıyorlar. Hamas’ın güçlenmesi hepsini kaygılandırıyor. Bu bağlamda Ankara’nın Hamasçı çizgiye daha fazla destek veriyor görünmesinden de rahatsızlık duyuyorlar. Zira Hamas’ın daha güçlü olduğu bir Filistin siyasi yapısının işgalin sürmesine yol açacağını düşünüyorlar.
Türkiye-İsrail ilişkilerinde eski günlere dönülemeyeceğini herkes görüyor. İlişkiler bundan böyle ekonomik alanda, sivil toplum kuruluşları düzeyinde ilerleyebilir. Daha doğrusu siyasi ve diplomatik alanda Mavi Marmara sonrasının büyük bunalımı aşılana kadar ancak bu alanlarda ilerlenebileceği belli. İsrail tarafı geçmişe göre aradaki sorunların yapısal olduğunun farkında. Türkiye’nin gelecek Ortadoğu düzeninde önemli bir rol oynayacağını, ekonomik anlamda Çin’in Asya’da yaptığına benzer bir işlevi görebileceğini düşünüyorlar. Ancak Arap dünyası dinamiklerini tam olarak çözemediğine ve siyasetinin naif kaldığına da inanıyorlar.
Sonuçta yakın zamanda ilişkilerin normalleşmeyeceği anlaşılıyor. Ancak gerek zaten iyi giden ekonomik ilişkiler, gerekse arka plandaki temasların sürmesinde herkes yarar görüyor. 2011’de iki ülkeyi barıştırmak için çok çaba sarf eden ama 2012’de kenara çekilen ABD’nin bir uzlaşmayı kolaylaştırabileceğini bekleyenler de var.
Cumhuriyet Bayramınız, kutlanmasını engellemek için üretilen tüm anlamsızlıklara rağmen, kutlu olsun.