Bölge iyice karışırken
İNSANIN içini feci şekilde karartsa da Suriye'de olup bitene çok dikkatle bakmak gerekiyor. Yazı yazılırken ABD Dışişleri Bakanı Kerry'nin Rusya'daki temaslarından bir sonuç çıkıp çıkmadığı belli değildi. İyimser olmak için de aslında pek neden yok. Başkan Obama Suriye konusuna kesinlikle bulaşmak istemiyor. Rusya ise Suriye üzerinden küresel güç oyunu oynamaya bayılıyor, ABD'yi rahatsız etmekten pek memnun ve tabii kaybedilen canlar ve yaşanan vahşet de pek umurunda değil.
Obama yönetimi BM temsilcilerinden birisinin sarin gazını muhalif milislerin kullanmış olabileceği savına karşın kendi görüşünü değiştirmediğini söyledi. Esad tarafının kimyasal silah kullanmasını Başkan Obama geçen yıl geçilmemesi gereken bir "kırmızı çizgi" diye tanımlamıştı. Çizgi bu durumda geçildi ancak yönetim üzerine gelen "Prestijimizi ve inanılırlığımızı kaybediyoruz" yaygarasına rağmen müdahale taraftarı değil.
Amerikan dış politika seçkinleri bu konuda çok keskin şekilde bölünmüş durumda. "Bir daha kimse bizden korkmaz, derhal Suriye yi cezalandıralım" diyenlere karşı, "Kimyasal silah bile kullanmış olsa bu bizim müdahalemiz için yeterli veya geçerli neden olamaz" diyenler medyada kozlarını paylaşıyorlar. Amerikan kamuoyunun ise yüzde 62'sinin Suriye'ye müdahaleye karşı olduğu son yoklamalarda ortaya çıktı.
Bu gerçeğe ABD'nin çeşitli kentlerindeki üniversitelerde yaptığım konuşmalarda da tanıklık ettim. Ortalama Amerikalı Irak ve Afganistan deneyimlerinden sonra bir de Suriye'de yanmak istemiyor. Özellikle Irak'taki savaşlarının bölgedeki tüm dengeleri altüst ettiğini, bugünkü karmaşa ve mezhep savaşlarının patlamasında en azından dolaylı sorumlulukları olduğunu söylediğinizde genelde kabul ediyorlar. Ama bu suçluluk veya sorumluluk duygusu da Amerikan kamuoyunu Suriye'ye bulaşma konusunda yeterince ikna edici bir unsur değil.
İsrail tam da böyle bir ortamda yıl başından beri ikinci ve üçüncü kez Suriye'deki hedeflere saldırdı. Bu operasyonlar gerçekleşmeden önce ABD ile yakın bir temas içinde olduğu anlaşılıyor. Bilindiği kadarıyla operasyonları hedefine vardı. İsrail, Batı ve Körfez basınının yazdıklarına göre saldırı kimyasal silahlarla bağlantılı değil. Öncelikle İsrail istihbaratı Esad rejiminin kimyasal silahları sıkıca denetiminde tuttuğuna inanıyormuş. Bu durumda muhalif milisler sarin kullandı iddialarına da kuşkuyla yaklaşmak gerekir.
İsrail güvenlik güçlerinin asıl derdi Suriye'nin elindeki üç tip füzenin, Şam'daki rejime desteği giderek daha yoğun ve açıktan bir hale gelen Hizbullah'ın eline geçmemesi. Bu füzelerden birincisi yüksek isabet oranına sahip ve İsrail'in gaz arama platformlarını hedef alabilecek Yakhont. Diğeri SA17 uçaksavar füzeleri. Bunların da İsrail'in Lübnan ve Suriye hava sahalarını keyfince kullanmasını engelleyebilecek "oyun bozucular" olduğu düşünülüyor.
Asıl önem verilen füzeler ise Fetih-110. Nitekim son hava saldırılarında İsrail in bunları ve depolarını vurduğu söyleniyor. Bu füzelerin nitelikleri Tel Aviv açısından kesinkes Hizbullah'ın eline geçmemelerini gerektiriyor. Bu saldırıdan sonra kimse Suriye rejiminden veya Hizbullah tan, en azından şimdilik, bir cevap beklemiyor. Mesajı alması gerekenlerden birisinin de İran olduğunu düşünenler var. Hatta bu saldırının İran provası diye görülmesi gerektiğine inananlar da.
Sonuçta ne bölgede ne dünyada İsrail in bu yaptığına yönelik sert bir tepki verildi. Türkiye bile sesini çıkarmadı. Zira bu eylemde asıl önemsenen unsur İran-Suriye-Hizbullah ekseninin hasar görmesiydi.
Bütün bunlar olur, jeopolitik rekabet, sert, vahşi, kanlı bir mezhepçilik savaşı şeklinde bölgeyi her geçen gün daha tehlikeli bir noktaya getirirken Suriye toplumu da çöküyor, ayrışıyor, toplum olma vasfını kaybediyor. Karanlık bir geleceğin haberini de vererek.