Bu hamle Akmerkez'i zirveye çıkarır
Geçtiğimiz günlerde Akmerkez'in genç patronu Raif Dinçkök, Milliyet’ten Songül Hatısaru’ya röportaj vermiş. İstanbul’un en eski alışveriş merkezlerinden biri olan Akmerkez yeni yerlerin açılmasıyla birlikte biraz geriye düştü. Bunun üzerine çok geçmeden 27 milyon Euro’luk bir yatırım ile baştan sona yenileme çalışmaları başladı. Aslında bu çalışmalar iki seneden beri devam ediyor. Ne yaptıklarını çok iyi biliyorum. Akmerkez’in ön cephesi hâlâ inşaat halinde. Eski mevcut yapının dışına çıkıldığı için bir ara belediye tarafından yıkım yapıldı. Tam sorunun ne olduğunu bilmiyorum ama sanırım belediye ile aralarındaki sorunu yakın zamanda çözmüşler. Böylece Akmerkez bir atak ile yine İstanbul’un en iyi alışveriş merkezi olmaya aday. Çünkü İstanbul’un kalbi dediğimiz yerde, her yere yakın ve birçok yerden girişi olan bir alışveriş merkezi Akmerkez. Hepimiz biliyoruz ki yıllar önce Akmerkez dendiğinde akan sular dururdu. Şimdi ise İstinye Park dendiğinde akan sular duruyor. Gerek konumu gerek marka karması ile İstinye Park artık bu işin zirvesinden inecek gibi gözükmüyor. Şimdi bir hamle de Akmerkez’den bekliyorum. Çünkü o hamle eski günlerini yakalaması adına o kadar önemli ki. Bilen vardır bilmeyen vardır, Nispetiye Caddesi çok değerli bir caddedir. Yeme içme sektöründe birkaç bilinen marka bu caddede yer alıyor. Yeni markalar da gelmeye başlayacak. Nusret, Big Chefs, Günaydın, Mado, Starbucks, Şamdan, GQ, Midpoint cadde üzerinde yer alan bilinen markalar. Hepsi de çok iyi iş yapıyor. Akmerkez de konumu itibarıyla bu caddenin devamı. Şimdi ana caddede yer alan mekânlar kafe ve restoran olarak Akmerkez’in içinde açılacakmış. Bunun için çalışmalar son hızıyla devam ediyormuş. Raif Dinçkök ve ekibi bu proje ile hem Nispetiye Caddesi’ne ayrı bir renk katacaklar, hem de Akmerkez o eski günlerine geri dönecek. Çünkü ana giriş tam caddeye bakıyor ve geniş bir alanda yer alıyor. Nerden bakarsan bak burada 10 tane çok ciddi kafe ve restoran ortaya çıkar. Bu da Akmerkez’i yine birinci lige taşır. Kim ne derse desin Akmerkez’in her zaman konum olarak bir cazibesi var. Hele hele bu dedikleri projeyi yaparlarsa muhteşem bir yer olur. Yan yana bir sürü mekân. İnsanlar birbirini görmek için, kim ne giymiş, kim kiminle gelmiş dedikodusunu yapmak için bile Akmerkez’e gelecekler. Dolayısıyla da Akmerkez çok iyi iş yapacaktır. Ancak iyi markalar seçmesi gerekiyor. İlla ki bilinen her yerde şubesi olan değil daha butik işletmeler yaratılması gerekiyor. Kebapçı da olsun. İtalyan’ı da, Türk mutfağı da, kahvaltıcısı da. Ne ararsan bulacağın bir yer olması gerekiyor. Ben burayı AB sınıfı yapacağım diye yola çıkarsa başa geri döner. Şimdi birçok yeni mekân açıldı. Haklarında çok iyi şeyler duymuyorum.
DİNÇKÖK PAPERMOON’UN DA SAHİBİ
Dinçkök Ailesi aynı zamanda İstanbul’un şehir kulübü olarak bilinen Papermoon’un da sahipleri. Tabii Papermoon kolay kolay Papermoon olmadı. Dinçkök Ailesi camiada sevilen, belli bir çevresi olan, iş hayatları başarılarla dolu ve geçmişleri olan bir aile. Aile, Papermoon ilk açıldığında bütün aile ağırlamalarını kendi yerlerinde yaptılar. Böylece Papermoon her gün biraz daha zirveye çıktı. İtalya’da kendi halinde bir pizzacı olan Papermoon, kadınların süslenip püslenip erkeklerinse şık giyinip gittiği bir mekân haline geldi. Şimdilerde eskisi ile arasında dünya kadar fark var. Papermoon’da yemek yemek, Papermoon’da masa bulmak çok zordu. En önemli iş görüşmeleri Papermoon’da yapılırdı. Zamanla çok mekân açılınca Papermoon da kendi halinde bir yer olarak kaldı. Tabii ki iyi şekilde kaldı. Hâlâ şehrin en çok uğranılan, en çok tercih edilen mekânları arasında yer alıyor. Mehmet Ali Berkman her şey ile yakından ilgileniyor. Aslında Berkman alışveriş merkezi ile ilgileniyor. Ancak Papermoon’dan da elini çekmiş değil. Her zaman el üstünde tutuyorlar. Şimdi yıllardır bu birikime sahip olan grubun Akmerkez’in ön tarafındaki alanı da çok iyi değerlendireceğini düşünüyorum.
Gönüllü gurmelerle akşam yemeği
İSTANBUL o kadar büyük ki yeme içme sektöründe her yeri keşfetmen mümkün değil. O yüzden zaman zaman etrafında bulunan dostların tavsiyesi ile yeni güzel yerler keşfediyorsun. Benimki öyle oluyor. İlk sırada kuaförüm Özden geliyor. Özden boğazına çok düşkün bir adam. Bir kere Kartalkaya’dan dönerken yol üstünde bulunan Berceste’de kahvaltı yaptım. Her şey organik, çevre köylerde yetiştirilen ürünleri kahvaltıda sunuyorlar. Sahanda yumurtaları o kadar güzeldi ki ikincisini istedim. Çok hoşuma gittiği için tıraş olurken Özden’e bunu anlattım. Anlatmaz olaydım. Özden izin gününde hanımını da yanına alıp yollara düşüyor. Buradan Sapanca Berceste’ye kahvaltı yapmaya gidiyor. Tabii ki bunu sonra öğrendim. Laf lafı açarken “Ağabey Berceste’de kahvaltı gerçekten çok güzelmiş” deyince ben de “Ne zaman gittin, hayrola bir yerde işin mi vardı” dedim. “Yok, ağabey sen anlattın benim aklımda kalmıştı gittim” dedi. Yakın dostum Avea’nın CEO’su Erkan Akdemir yine aynı şekilde. İstanbul’da kıyıda köşede kalmış ne kadar lezzet durağı varsa keşfetmek için yollara düşer. Beğendiğini yere göğe sığdıramazken beğenmediği yeri ise konuşması ile batırır. Çünkü midesine çok düşkün bir adam. O kadar yol gidip maazallah beğenmediği zaman kan şekeri düşüyor, o zaman gerisini siz düşünün. Şimdi böyle bir arkadaş grubun olunca ne yapacağını şaşırıyorsun.
Geçen gün “Hadi bizi sen yemeğe götür” dediler. Şimdi bakıyorum gitmedikleri yer yok. En sevdiğim yerlerden biri Dragon’dur. Söyledim, “Çok gidiyoruz” dediler. Zuma dedim yine aynı, Sunset aynı şekilde, Nezih Kebap “Daha dün ordaydık” dediler. “O zaman sizi yeni açılan Flamingo’ya götüreyim” dedim. Flamingo deyince “Süper çok duyduk ama hiç gitmedik” dediler. Onlar öyle deyince ben de rahatladım. Fakat iki tane çok bilen adamı “Ben burayı çok beğendim sizi götürürüm” dedikten sonra aklınıza, ya beğenmezlerse geliyor. Sonrasında “Sen ne biçim gurmesin” diye başımın etini yemeleri ihtimali de cabası. Neyse zamanı kararlaştırıp Ceylan Otel’in altında bulunan Flamingo’da buluştuk. Bir masaya oturduk. Özden ilk bakışta “Amerika havası var” dedi. Aradan çok geçmeden Erkan Ağabey geldi. O da mekâna şöyle bir göz attı, “Ben buraya niye daha önce gelmedim” dedi. Tesadüf bu ya masaya şef Hakan Karaca baktı. Daha önce Zuma’da çalışırken Erkan Ağabey geldiğinde de masaya o bakıyormuş. Hakan “Ağabey onu vereyim, bunu seversin, bunu seversin” diyerek başladı ortaya getirmeye. Kimse bireysel olarak bir şey istemedi. Pizza, burrata, ıstakoz makarna, dil balığı derken en az 4 çeşit ara sıcakla 3 tane de ana yemek aldık. Gecenin sonunda tabii ki herkes mutlu oldu. Hesabı Erkan Ağabey ödedi. Ama ben de baktım 480 TL hesap gelmişti. Vallahi bana ucuz geldi. Çünkü kocaman bir ıstakoz yedik. Sadece ıstakoz normal şartlarda 200 TL vardır. Diğer yemekleri de sayarsak sonuç olarak lezzetiyle fiyatıyla uygun bir mekân.