Yeryüzünün lanetlileri!
BATI’nın vicdanı dağlarda sınır geçmeye çalışan göçmenler için üşüyor...
Sonra aklına “kendi düşüyor” ve sınırlarını mümkün olduğunca uzak, mesafeli mevzilemenin derdine düşüyor.
Yine de...
“Batı Avrupa”nın Fransa ve Almanya gibi demokrasilerinin “Orta Avrupa”nın yeni-bağımsız devletlerini yönetenlerden “daha vicdani” olduğunu söylemek mümkün.
Neden?
Avrupa Birliği’nin son zirvesinde bir daha ortaya çıktı ki, Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, bir de Slovakya mesela, “göçmenlerin zorunlu kota çerçevesinde yeniden dağıtımı”na karşılar.
6 yaşındaki bir göçmen çocuk için tercümesi şu:
Evlat, boğulmadan, donmadan Avrupa içine girmişsen bile, biz seni istemiyoruz. Fransa’da, Almanya’da filan kal, kalabiliyorsan. Yunan adalarında kal. Türkiye’ye sınırdışı ol!
Almanya, İtalya, Yunanistan ve Fransa ise kota hedefinin ortadan kaldırılmasına, bazı devletlerin göçmenlere tam duvar örme niyetine karşılar.
Kota hedeflerinin sadece beşte biri gerçekleşmiş, fiilen “duvarcılar” ağır basmış olsa bile!
*
Tabii “vicdanlı” dediklerimiz, cumhuriyetdemokrasi- insan hakları vb. değerler ile iç kamuoyundaki farklı renkler uyarınca, ötekiler kadar katı olmasa da, “vicdan da bir yere kadar” diyor.
Nitekim Fransa’da, hacminden ötürü nisana kaldığı söylenen yeni “Sığınma-Mülteci-Göçmen Yasası” da o sınırı bir duvar sertliğinde çizmekle kalmıyor, daha çok kişinin sınır dışı edilmesini öngörüyor.
Şöyle demek daha doğru:
1. Siyasi sığınmacılara daha kısa zamanda sığınma hakkı...
2. Açlık, geçim, iş, umut, hayal gibi “ekonomik” sebeplerle çoluk çocuk yollara, sulara, dağlara düşenlere daha çabuk sınırdışı edilme!
*
Çarpıcı maddelerden biri, “toplama merkezinde bekletilme süresi”ne dair.
İnsani açılardan epey tartışılacak mesele şu: Bu sürenin artması öngörülüyor; kaçak ve ailesinin “bir daha sızmayı denemeyecek kadar bezdirilmesi” için!
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un yazın gösterdiği “Sokaklarda ve ormanlarda barınanlar görmek istemiyorum” hedefinin öteki yüzü böyle.
*
Fransa İçişleri Bakanı Collomb, AB Zirvesi’nden sonra soluğu Tiran’da almıştı.
Tiran? Nihayetinde Tiran bir İran değil; Irak, Afganistan, Suriye, Sudan, Kuzey Afrika değil.
Ama küçücük fıçıcık Arnavutluk, hani milli maçta bizi yenen, Arnavut kökenliler ve göçmenlerle neredeyse İsviçre Milli Takımı’nı oluşturan Arnavutluk. Sığınma talebi sıralamasında 7 bin 500 kişiyle ilk sıraya 3 milyon nüfuslu Arnavutluk çıkıvermiş!
Arnavutluk hükümeti yasadışı çıkışları engelleyeceğine dair söz verdi Fransa’ya. O hükümetin başkanı ise eğitimini Paris Güzel Sanatlar’da okumuş bir “sosyalist!”
*
Avusturya meseleyi kökten çözme kararında olmalı:
Kibar dille “aşırı milliyetçi”, tam hissiyatla “faşizan” ama adı “Özgürlük” olan FPÖ, Muhafazakâr ÖVP’nin iktidar ortağı olarak “yabancı, mülteci, sığınmacı meselesi”ne yumruk vurmaya hazırlanıyor. İçişleri, Dışişleri, Savunma bakanlıklarını alarak.
Durumun mana ve ehemmiyetini anlatmak için de ittifakı Kahlenberg’de açıkladılar.
334 yıl önce Polonya Kralı Sobieski’nin, yine Viyana kapılarına dayanmış Osmanlı’ya (Müslümanlara) karşı Orta Avrupa’yı geri alma seferberliğini başlattığı ve her yıl milliyetçi kutlamalar yapılan dağ!
Gurbet kokan Türkçe adıyla Alamandağı!
Tarih tekerrür etmez ama ellerini yakalardan çekmez, azabını ruhlardan, korku, kin ve nefretini kalplerden silip atmaz!
Tabii hiçbir millet sadece nefret sahiplerinden oluşmaz; “Alaman”ın da sadece dağı olmadığı gibi:
Avrupa’ya sığınmak isterken ölen 33 bin 293 insanın isimlerini tek tek açıklayıp onları “birer insan, birer hayat” olarak tarihe kaydeden, bir “Alaman” gazetesi, Tagesspiegel’di:
(Sanki İngilizce-Almanca ölümlü kelime oyunu olan) “Die Liste”den bir tek Aylan vardı ya bizim hafızamızda!
Unutmadan:
“Liste”nin yaratıcısı, “bizden biri”, fotoğraf-grafik sanatçısı Banu Cennetoğlu idi!