55 yıl sonra, yine Elysee Anlaşması!
BİRİ 1876, diğeri 1890 doğumluydu.
1870 Almanya- Fransa savaşı ve işgalden sonra, ama onun izleri içinde büyümek üzere.
İkisi de Fransa’nın (yine) işgaliyle ama nihayetinde Almanya mağlubiyetiyle biten 1. Dünya Savaşı’na tanık olmuş, içinden sağ çıkmış, (yine) Alman işgali ve (yine) yenilgisiyle biten 2. Dünya Savaşı’nda bulmuşlardı kendilerini.
Fransız, askerdi; Alman, 20 yaşında orduya yazılmak istemiş, kronik solunum rahatsızlığı yüzünden alınmamıştı. Daha sonra iyileşmesini ise, sonra “dostu” da olan Fransız doktor Messegue’nin bitki tedavisine borçluydu.
Fransız, Fransa (yine) işgal edildiğinde, İngiltere’de Anglosakson komutanlık emrinde Nazi işgaline karşı (sınır dışındaki) Fransız kuvvetleri komutanı oldu.
Alman, Köln belediye başkanıyken önce “anlayışla” baktığı Nazilerden kısmen uzak kaldı; kısa süre hapsedildi. Hitler’e suikast girişimi günlerinde toplama kampına gönderilmek istendi; Nazilerden de çok nefret etmiş olduğu komünistlerden biri, bir belediye işçisi hayatını kurtardı!
İşgali yürüten Amerikalılar onu yeniden Köln Belediye Başkanı yapacak, İngilizler ise kovacaktı!
Böyle karşı cephelerden ilerleyen kader onları 1963’te Elysee Sarayı’nda, Cumhurbaşkanı ve yeni Federal Almanya’nın ilk başbakanı olarak buluşturdu:
İki ezeli düşmanın başındaki Charles de Gaulle ve Konrad Adenauer, Avrupa’nın geleceğini şekillendiren önemli adımlar atmışlardı; de Gaulle, 1952’de 6 devletle kurdukları Avrupa Kömür ve Çelik Birliği (1957’de AET) ile savaşta karargâhlarının bir parçası olduğu Anglosaksonlardan uzaklaştırmak istiyordu Avrupa ve Almanya’yı. AET’ye İngiltere’yi istemiyordu. Adenauer, Almanya’yı bir aktör olarak diriltmek istiyordu. Hatta 1954’te uzun Yunanistan ve Türkiye ziyaretleriyle, Sovyetler karşısında (ama ABD’ye karşı da), Balkanlar ve Akdeniz’de de. (de Gaulle de 1968’de Türkiye’ye gelecekti.)
GROSSER’NİN FİKİRLERİ
Fransa Cumhurbaşkanı ve Almanya Başbakanı işte o Elysee Anlaşması’nın 55’inci yılında, bugün yine Elysee Sarayı’nda buluşuyor: O anlaşmayı yenilemek için.
1963’te imzasından hemen sonra Almanya parlamentosunda “değiştirilen” ve de Gaulle’ü “Bunlar Anglosaksonlara yalakalıkla domuzluk yapıyor. Demek, biz Sovyetler ile yakınlaşalım istiyorlar!” diye köpürten anlaşma.
Almanlar o günlerde, de Gaulle’ün “ortak nükleer güç”ü de içeren “bağımsız Avrupa” fikrinden ürkmüştü!
Anlaşma ve yakınlaşmanın arkasında, Alman asıllı, Nazilerden kaçıp Fransa’ya sığınmış Prof. Alfred Grosser’nin fikirleri de vardı. (Gençliğimin bir anında, kaçırdığım bir fırsattı onunla çalışmak!)
TÜRKİYE DE MASADA
Bugün şartlar daha farklı, ama taraflar ve kimi mesele hemen hemen aynı.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron bu zirve öncesinde İngiltere’ye gitti (Trump’ın gezisini son anda iptal etmek zorunda kaldığı İngiltere); “Avrupa dışına çıkan” Manş komşusuyla, özellikle “Tünel” etrafındaki mülteci trafiğini, göçmen çocuklar meselesini, ilk kez 5 gizli servisin buluşmasıyla terör ağlarının izlenmesini, tabii Avrupa’nın ticari ve militer (Geleceğin Hava Savaş Sistemi FCAS) geleceğini de görüşmek üzere.
Bir kadın başbakanın, May’in ardından bir başka güçlü kadın var muhatap olarak:
Kendisi bir bakıma “merkez solsağ koalisyon” olan Macron, “sosyal demokratlarla iktidar işbirliği” noktasına gelen Merkel ile de bunları görüşecek elbette; ama masada yine mülteciler olacak: Macron’un Erdoğan’ın ziyaretinde “çok saçmaydı” dediği Türkiye anlaşmasıyla birlikte. Doğu Avrupa ülkelerinin direndiği “kota” meselesiyle.
“Avrupa ve Euro sahası”- nın güçlendirilmesiyle birlikte masada kesinlikle Türkiye, “İnsan hakları, hukuk devleti, AB kapısının kapalı kalması ve imtiyazlı ortaklık telkini” ile bulunacak yine. Elbet bir ticaret sahası olarak da!
Ama 55 yıl sonra, Avrupa’nın (yine) ABD, tabii özellikle Trump ABD’si karşısındaki “bağımsızlığı” da gündemde.
Tabii, yılbaşından bu yana Türkiye, Çin derken, peş peşe sıraladığı “Avrupa ve dünyada bir güç olarak Fransa’yı diriltme” ataklarıyla birlikte! Nihayetinde İngilizlere, Almanlara Airbus pazarlayacak hali yok!