11 yaşındaki kahramanın koca kalbi
-PARİS-
İki çocuğu göletten çıkardılar. Mamadou boğulmuştu. Ersin? İlk yardım ekipleri, boğulmadığını, kalbin durduğunu gördü. Uğraştılar. Kalp çalıştırıldı. Helikopter Ersin’i Carrieres – sous – Poissy’den, Paris’te ünlü Necker Çocuk Hastanesi’ne götürdü. Hastane böyle “boğulma” vakasına rastlamamıştı.
Ersin, perşembe sabah 04’e kadar, hayata tutunmak için direndi, direndi… (Habürtürk’te dün yazı işlerinin çarpıcı sunduğu Hüseyin Şentürk haberi)
Babası diyor ki, “En son annesinin elini sıkıp adeta vedalaşırken gördüm.”
Ersin’in tutunmaya çalıştığı hayatta sporcu başarıları, futbolcu hayalleri, bir gün Neymar’ın takımı belki, ailenin işi;, ablası, kardeşi, 5 kişilik neşeli aileleri; Muğla, Didim, Samsun, çok sevdiği her milletten arkadaşlar ve “nadir kırma” köpekleri vardı.
O GÜN
O gün o ana kadar neredeyse hepsiyle birlikteydi. Uzun uzun köpeği sevmiş, antrenörün “Ersin bize maçta lazım, sakın cezalı olmasın evde” ricasını duymuş, kardeşi ve onları çok seven “Türkiye kökenli” Rum komşuları “Tata” ile parka koşmuş, arkadaşlarıyla buluşmuştu.
4 arkadaş gölet kıyısına gitti. Eskiden mezbele olan, yemyeşil parka dönüşmüş, güvenlik bulunmayan gölet. Gineli mülteci çocuğu Mamadou ya düştü ya atladı; yüzme bilmiyordu.
İki çocuk korktu belki, kaçtı. Ersin de korkmuş olabilir, belki hiç korkmadı. Sanılanın aksine iyi yüzücüydü. Kendine güveniyor, arkadaşları yoksul, şu renk, bu köken demeden seviyordu.
Babası, annesi ve ablası o acılı evde, Didim’de bir teknenin önce ilk, sonra 2. ve 3. katından açık denize atlarkenki videosunu gösterdi bana: Ersin boğulacak çocuk değildi!
Orada duracak, arkadaşının kaybolmasını izleyecek çocuk da değildi. İyi sporcu, iyi insan 11 yaşına sığmıştı. Yaramazlık ve cesaretle birlikte elbette.
Kurtarabileceğini düşündüğü anlaşılıyor. Hiç tereddüt etmeden. Anlaşılıyor ki, daha kilolu olan Mamadou arkadaşına sarıldı can havliyle. Ersin ağırlığından kurtulamadı; yine de suya değil, belki heyecana teslim oldu kalbi.
Kim bilir kimse görmeden ne kadar sürdü. Kurtarma ekipleri, polis olay yerini çevirip kimseyi sokmadı. Baba girmek, görmek istedi; engelleyip kanıt istediler.
Kolunu uzattı Erol Topal; aynı benim gördüğüm gibi, kalbine sevgiyle, koluna dövmeyle kazınmış Esin, Ersin, Efe’nin adını gördüler.
SEVGİ YUMAĞI
Gurbette yalnızlık çok mümkün ama bölgede epey kalabalık olan Türkiyeli dostları aileyi kucakladı hemen; sadece onlar değil, Afrikalı, Arap, Fransız, Yahudi… kim varsa, onca yıl içinde çocuk, büyük kim komşu, ahbap, arkadaş olmuşsa.
Camide, mahallede, evde o kadar çoklardı ki.
Merdivende rastladığımız Fransız çift nasıl kalpten sarıldı babasına. Kadın, bir anne sevgisiyle belki, oracıkta nasıl döküverdi gözyaşlarını; hepsinden akan yaşlar, sıcak sözler; Ersin’in arkadaşlarının apartman duvarlarına yazdığı “Vedalar”a nasıl karıştı. Ersin’in odasında arkadaşları, bir yandan yutkunuyor, bir yandan en sevdiği bilgisayar oyunlarını karıştırıyordu. Ablası, annesi, babası oda oda dolaştırdı beni; ben ancak “abi sözleri” sunabiliyordum, onlar o an bile tüm kalplerini açtı Ersin’in fotoğrafları, oyuncakları, madalyaları, takımın en iyisine teslim edilen kupa… Ablanın hemen dolabına yapıştırdığı o gülümseyen yüz.
Ersin’in de oynadığı amatör kulüp ASCG bir bildiriyle tüm müsabakalara ara verdi; bir takım arkadaşı fotoğrafı üstüne “Allah sana Cennet kapılarını açsın” yazdı! Bütün okul, her renkten Fransız, göçmen, mülteci çocuk cenazede olacaktı.
Mamadou’nun ailesi acılarını “kahraman”ın ailesiyle paylaştı; Türkler, aşırı yoksul aileye Ramazan’da destek kararı aldı.
ERSİN’İN ANLATTIĞI
Ersin anne memleketi Muğla Yatağan’a gidecek. Baba şehri Samsun’a da gidebilirdi ama Nalan Hanım’ın arzusunu tartışmadı bile Erol Bey. Hem çok sevdiği, iki ay sonra yine sularına atlamak için sabırsızlandığı Didim’e daha yakın.
Mamadou, onun için canını veren Ersin’le yan yana yola çıkacak camiden; yoksul aile onu ülkesi Gine’ye götüremiyor; zor kaçmışlar. Ancak Senegal’e gidecek; mülteciliği ölümle de bitmeyen çocuk.
Fransız ırkçılar, yabancı düşmanı “tek kimlikçiler” bu olayda ne bir acı, ne insani bir şey görecek; oysa Ersin, din, dil, ırk, etnisite, milliyet ötesi bir cesaret, kahramanlık, arkadaşlık, “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” dersi verdi o cumhuriyete de bu cumhuriyete de.
Biraz bilseler, mülteciler için hapsi göze alan, İtalya sınırından İngiltere kıyılarına şu anda uzun yürüyüş yapan her kökenden Fransızlar da onu bayrak yapabilirdi!
Biz ne yapabiliriz?
11 yaşında çocuğun tereddütsüz insanlığıyla, biraz büyüyebiliriz. Biraz cesaret, kardeşlik, dayanışma heyecanı duyabiliriz. Belki!
O; gülümseyen muzip, yakışıklı yüzüyle, sporcu duruşuyla bize bakar…
Hayata atamadığı son çalımla da olsa, hayatımıza bir değer, bir mana kattığı için gurur duyar belki.
Annesinin, babasının, kardeşlerinin onunla hep duyacağı gurur gibi!