Kâğıt uçsa da söz ve yazı kalır!
-PARİS-
BEN kâğıt gazete içine doğdum. Kâğıt gazetelere yazı yazan babam vardı. Son dönemleri, biri takma isimle iki ayrı gazeteye yazarak ve artık ayağa kalkamadığı için, Babıâli emekçisi “Memet Bey” ile Bağlarbaşı’ndan Cağaloğlu’na göndererek. Bazen hangi yazının kime olduğunu karıştırsa da.
Önce babam öldü. Kâğıdın ölümsüz göründüğü bir devirde. Kâğıt gazetenin ölümü bu kuşaklara kaldı; tamamen ölecekse!
Yıllar sonra, “Online Memet Bey” diye yazacaktım. Mesleğe başladığımda sadece teleks varken, faksın gelişi büyük olay olmuşken; sonra tam 3 gazetede “dijital”in ilk bebek adımlarında fiilen vardım. “Başka bir şey” başlamıştı artık.
Esasen, “TV, gazeteyi öldürür” kehaneti boş çıkmıştı; çünkü yazı direnirdi. Ama bu “yeni şey” bizzat “yazının yeniden icadı”ydı.
Ders verdiğim üniversitede çocuklara demiştim ki: Yazıyı öldürürse yine yazı öldürür! Küllerinden doğmak üzere.
KÂĞITLA BAŞLAMADI KÂĞITLA DA ÖLMEZ
Habertürk o yeni döneme “internet sitesi” olarak doğmuştu. Onun adından, çok önemli bir gazete ile TV kanalı doğdu. Çok özel bir devirde, kurucularının azmi, cesareti ve her çalışanın kattığı büyük emekle.
Şimdi Habertürk kâğıt gazetesinin, “ölümü” demeye dilim varmaz ama “vedası”nı ilan etti. “Dijital ve TV’de daha güçlü bulunma kararlılığı” ile.
Bizim gibi kâğıt içine doğanlar, okuma yazmayı gazeteyle sökenler, dünyayla ilk bağlantısını onunla kuranlar, “Ne yazmış” diye soranlar, “Ne yazmalı” diye düşünmüş olanlar için her gazetecinin, her gazetenin yok oluşu büyük kayıp.
En büyüğü “gazeteciliğin yok oluşu” olmalı zaten!
Ancak insanoğlunun iletişim ve ifade çabası nasıl kâğıtla başlamamışsa, kâğıtla da ölmez. Mağara duvarına çizdiğinden beri insan yazı ve çiziyle anlatmak istiyor. Bu çabanın ve onun çok özel bir biçimi olan gazeteciliğin ölümü yoktur.
Sadece zaman değişir, mecralar değişir ama ne söz uçar, ne yazı kaçar!
Habertürk’ün yeni ufku da, Türkiye’nin iyi ve kötü gününde çok önemli bir renk olan gazetenin başarıları ile kâğıdın, gazetecilerin, işini kaybedenlerin acısı ve hüznü içinden; insanoğlunun yeni mecrası ve macerasına daha yoğun bir yolculuk muhtemelen. Öyle olmalı. Çünkü insanların, ülkenin ve hakikatin özgür, çok sesli bir yolculuğa hep ihtiyacı var.
Bu da böyle bir sorumluluk!