Bir cinayet, yanan bir kent, yalan ve korkuya esaret!
PARİS
Nantes’a ilk 1973’de gitmiştim. Lise 2 öğrencisi, burslu, Nantes yakınında tatil yöresi La Baule’da, bir yatılı lise kampüsünde 21 ülkeden 60 kadar gençle 1 – 1,5 ay için.
Orada İtalyanlar, İspanyollar, Afrikalılar başta, birkaç Türk ve başka takviyelerle kurduğumuz takımla, Fransa Brötanya bölgesinin Nantes Stadı’nda Nantes amatörlerine karşı oynadık. Sonra Nantes – Banik Ostrava maçı vardı; ona da kaldık.
Bileğimden sıkı sakatlandığım o gece.
Hatırladığım, tek “siyahlar” bizim takımdaydı.
Fransa futboluna çok önemli bir damga vuran “Afrikalı mülteci çocuklar” henüz yıldız olmamıştı; henüz o kadar çok ve önde değillerdi herhalde. Fransa Milli Takımı “silme beyaz”dı!
***
Nantes bu haftayı “olaylar”la geçirdi.
22 yaşında amatör futbolcu, birkaç olaya karışmış olmanın “sabıkası”yla ve önyargılarla önce bir polis silahı kurbanı oldu…
Sonra polislerin “organize” yalanlarının.
Ama Nantes da, “cinayet ve yalan”a öfkeli bir kitlenin tam 4 gecedir yarattığı tahribatın hedefi oldu. Sosyalist kadın belediye başkanınınki dahil, 100 kadar aracın yanında, kamu binaları ve dükkanlar ateşe verildi.
Yoksulun öfkesi önce yoksulların, mütevazı insanların, çocukların “yuvası” olan yerleri de vurur ya: Kreş, okul, meslek lisesi, belediye kütüphanesi, iş bulma kurumu gibi!
***
22 yaşındaki “siyah” genci tek kurşunla boynundan vurdukları gece, silahın sahibi polis ve arkadaşları, hatta onların ifadesiyle savcı dedi ki:
1.Otomobili kemer takmadan sürüyordu; çevrildi.
2. Kontrolde kimlik ibraz etmedi, sahter kimlik beyan etti.
3. Karakola götürülmek istenince aracı hızla gerii hareket ettirdi.
4. Kaldırımdaki 4 çocuktan ikisini eziyordu; hatta bir polise çarpıp dizinden yaraladı.
5. Ölüm tehlikesi yarattığı için meşru müdafaa hakkı doğdu ve bir polis tek el ateş etti.
6. O mermi de boynuna saplandı. Hastaneye götürülürken öldü.
7. Organize hırsızlık suçundan aranan biriydi; ayrıca araç uyuşturucu trafiğinden kayıtlıydı.
***
Bu ifade “öldürme”yi “meşru” gösteriyordu; ancak medyanın büyük bölümü yine de “Polisin vurduğu, öldürdüğü genç” ifadesini kullandı. Uzun süre ismine, kimliğine, kökenine yer verilmedi.
Buna karşılık bilhassa “sağcı, aşırı sağcı, mülteci ve öteki düşmanı, güvenlik humması”ndaki siyasiler ile basın, hemen her yerde olduğu gibi, olayları birbirine monte ederek, yığınla yargı ve önyargıyı seferber ederek, “siyah suçlu”nun neredeyse müstahak olduğunu ima ile, hem öteki medyayı, hem Fransa’nın dünya çapındaki bağımsız ajansı AFP’yi suçladı, “Genç filan diyerek mağduriyet yaratıyorsunuz” diye.
***
Polis ifadesine karşılık, medyanın önemli kısmı “Tanık ve mahalleli ifadeleri”ne yer verdi. Onlara göre genç uzun süre polisle makul konuşmuştu, kaçmıyordu, hatta arkada tehlikeye maruz çocuklar bulunmuyordu o sıra. (Çünkü vurma anından epey önceki kayıtta hakikaten çocuklar vardı.)
Ancak, başta olayın olduğu Breil mahallesi, sokağa çıkan bir kitle, aralarındaki “yıkıcılar”ın da etkisiyle, yangın çıkarmaya ve tahribata başladı öfkeyle. ABD’de zaman zaman olanlar, bir dönem Paris banliyölerindeki patlamalar gibi.
Olaylar dün gece de sürdü; “Fransa’nın Uruguay zaferi”ne rağmen. Emeği geçenlerin büyük kısmı göçmen çocukları, siyahlar iken.
***
Başbakan Philippe Nantes’a gitti; zaten bir süre önce Paris – Nantes arasındaki yeni havaalanı projesinin, “ZAD” denen “Toprakları, Alanları Savunma” hareketinin mücadelesiyle, çatışmalarıyla engellenmesi ve sonunda iptal edilmesi yüzünden ortaya çıkan durumu konuşmak üzere gidecekti. Bir olaydan diğerine düşmüş oldu!
Olayların 3. günü Paris yakınlarında Othis kentinde bir vaka oldu; bundan bağımsız ama hemen ilişki kuruldu: Bir polis çift, küçük çocuklarıyla, sivil kıyafetle bir ev ziyaretinden çıkıp otomobillerine binerken saldırıya uğramıştı. İki saldırgan önce kadına yumruk atmış, sonra erkek polisi yerde tekmelemişti; “hem de çocuğun önünde!”
Anlaşıldı ki, yakalanan saldırganlardan biri o kadın polisin çok daha önce kendisini sorgulayan kişi olduğunu fark edip “belalı mahalle”de intikam istemişti! Nantes olaylarıyla ilgisi yoktu.
Ancak, Nantes’da genci vuran polis mecburen gözaltına alınmış olduğundan, kamuoyunun bir kısmını ve polisi rahatlatmak için, bütün siyasi partiler, başta da Cumhurbaşkanı Macron daha ziyade bu saldırıyı kınadı. Macron “Aşağılık haydutlar” dedi.
Bu çok normaldi, kınamak şarttı; ama öteki saldırı aynı siyasi tepkiyi görememişti.
Dün bir “yalan” ortaya çıktı. Savcılık, gözaltındaki polisin “Önceki ifadesinde yalan söylediğini itiraf ettiğini” açıkladı. Yeni ifadede diyordu ki, “Otomobilin içine bir kolumu uzattım, dışarı çıkartmak için onu. Diğer elimdeki silah kazayla patladı.”
Yani “kaçma teşebbüsü” yoktu; “meşru müdafaa” hiç yoktu.
Bir kısım tez ve önyargı çökmüştü!
Buna rağmen olaylar dün gece de sürdü. Tahribat ve yangınlar da sürdü. Kamu binalarına ve araçlara öfke de.
Mahkeme, “talep üzerine” adı üstünde bir “ibret mahkumiyeti” verdi alelacele. Polise değil, olaylara karışan, ikisi 20, biri 31 yaşında 3 kişiye: 4 ay hapis. Karşılığında “kamu hizmeti!”
Gözaltındaki 13 ve 16 yaşında iki çocuk da çocuk mahkemesine sevk edildi.
***
İlginç olan, “Polisin polisi” denen Teftiş Kurulu’nun kadın başkanı, daha birkaç gün önce, ilk kez şeffaflık açıklaması yapıp “polisin vurduğu kişi sayısı”nı açıklamıştı: Bir yılda 17. Ancak kimi meşru müdafaa, kimi teröriste müdahale, kimi kaçarken. “Hepsi suçlu demek değil, ama sayı bu” demişti. Polislerde bunalım ve intihar oranının Fransa ortalamasının yüzde 32 üstünde olduğu da yeni açıklanmıştı!
***
Polisin vurduğu gencin adı Aboubakar Fofana. Gine kökenli.
Türkiye’de onu tanımıyoruz tabii; ama bildiğimiz Aboubakar var, “ondan daha iyi futbolcu.” O Kamerunlu.
Bildiğimiz çok sayıda futbolcu Fofana var; Afrika’nın her yerinden.
Bir de ABD’li Aboubakar Fofana var: Tam bir yıl önce, Brooklyn’de, yine böyle bir araç içindeyken, parkın hemen bitişiğinde, bisikletli ve silahlı “beyaz adam”ın açtığı ateşle 26 yaşında ölen.
***
Düz duvara tırmanıp bir çocuğu kurtaran kaçak mülteci Mamudu kahraman ilan edilirken; Mbappe, Umtiti gibi çocuklar Fransızların kahramanı iken; bazı Aboubakar’lar da önyargı, korku, nefret kurbanı olabiliyor. Bazen kendi önyargıları, korkuları ve öfkelerinin de!
Bu dalga üzerinde de, İtalya’nın yeni faşizmi, Avusturya’nın yeni nefret iktidarı, Fransa’nın tek kimlikçileri, Almanya’nın yeni faşizanları, Macar, Çek, Polonya rejimleri yükseliyor!
Çünkü “ortadakiler” de genellikle sağa çekiyor!
“Cesaret” ile “esaret” arasında sadece tek harf var!