Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şöyle diyeyim en uç noktasından:

        Evladınızı mahkum edip asıyorlar…

        Sonra Yüksek Mahkeme’den kararın yanlış olduğu bildiriliyor!

        ***

        Soma Yırca köylüleri de “O zeytin ağaçları bizim evladımızdı” dedi.

        Fevkalade korumaya, kollamaya mazhar şirket Danıştay’ın yürütmeyi, yani zeytinlerin kamulaştırılıp özel olarak öldürülmesini durdurmadan hemen önce, köylüleri döve döve, özel güvenlik ordusu marifetiyle kimini kelepçeleyip 6 bin ağacı bir gecede yok etti.

        Yüksek Yargı kararı nedense yetişemedi.

        Tabii “yürütme”nin durması mümkün değil; çünkü durmak yok!

        Nitekim bir yandan “One minüt” denirken bir yandan İsrailli komandoları yetiştiren şirkete verilmiş Kuşadası Limanı ile Tüpraş hisseleri rantı başta, mahkemeler, Danıştay ahbap çavuşlara hediye edilmiş özelleştirmeleri de durdurmuştu.

        Ama 301 Somalı ölü madenci için çıkarılan kanuna eklenen maddeyle, bunların o ahbaplardan geri alınamayacağı hükme bağlandı.

        Şimdi o da Anayasa Mahkemesi’nde!

        ***

        Nasıl bir kayırma düzeninde yaşadığımızı anlatmak için, Zeytin Öldüren Havuz Şirketi ile iktidar elinden geleni yapıyor.

        1. Acele Kamulaştırma kanunları çıkıyor.

        2. Acele Özelleştirme, Üleştirme, Elleştirme, İliştirme, Kırıştırma kanunları yani.

        3. Halkın zeytin ağaçlarına karşı, ağaların arsız kasaları işte.

        4. “Kamulaştırılmış” arazi, özel şirket için çevriliyor; “evlatlar” tel örgü ardında kalıyor.

        5. Yine yoksul çocuklardan, asgari ücretli, köleleştirilmiş özel güvenlik orduları var. Komutanları genellikle ya eski komutanlar, ya polis şefleri!

        6. Özel ordu, “kamulaştırılmış arazi”yi “kamu”ya, halka karşı kollamak için dövüyor, kelepçeliyor; bazen jandarma araya girse de sahneyi yine bunlara bırakıyor.

        7. Tam Danıştay kararı çıkacakken, karar önceden üflenmiş gibi, gece vakti paralı özel ordu ile halka saldırılıp zeytin ağacı katliamı yapılıyor!

        ***

        Bu şirketin kendi web sitesinde, “Sosyal Sorumluluk” bölümünde şöyle yazıyor:

        “Faaliyetlerin çevreye etkisini asgari düzeyde tutmak, çevreyi, ekolojik dengeyi koruyacak tedbir almak…

        Doğal kaynakların tüketimini asgari düzeyde tutmak…

        Sosyal çevreye verilebilecek olumsuz etkileri minimize etmek…

        Çevresel, toplumsal bilincin gelişmesi, yerleşmesi için çalışmak.”

        Yani köylüler şükretsin; sosyal sorumluluk olmasa bir de, maazallah!

        Yemin ediyor, tek ayağı havada. Zeytine sor, tanık olsun!

        Her yanımızı saran böyle palavralara karşı, şirket sahibi en azından tapelerde açık sözlüydü; kendi gibi “Havuz Kapitalisti” Memetbey, “Bu milletin …na koyacağız, sen merak etme” dediğinde, zeytinlere ve halka gayet açık tebliğ etmişti:

        “İnşallah, inşallah”!

        ***

        Şimdi misal siz, inançlı birisiniz; hem de İsrail’in Filistinlilerin zeytin ağaçlarını katletmesine de tepki dolusunuz.

        En mütevazı temennilerinizin, evlatlarınız için küçük umutlarınızın tacı “İnşallah”ın neye alet edildiğini hiç göremeyecek misiniz?

        Zeytinler gördü ve asla unutmayacak!

        Çünkü ağalar doymak bilmese de, nihayetinde fani…

        O ağaçlar ise, kadim Ölmez Ağacı!

        Ölecek yerin var, yatacak yerin yok!

        Tamam, piyasa tahakkümü ve mezalimini yukarıda gördük.

        Alt-üst, ezen-ezilen meselesini bir de buradan görelim.

        Sıra “cumhuriyetçi” orduda alttakilere karşı yüksek şefkatte.

        “Profesyonel ordu” denerek davet edilen sıvasız hane çocuklarından yeni görevlendirilen 3 bin 500 uzman erbaşın 140’ı da Silvan’a yollanmıştı.

        Onları kışlada şöyle bir yazı karşıladı:

        Bu çay ocağından yeni uzman erbaşlara servis yapılmayacaktır!

        Pekiyi dediler. Sonra komutan müjdeyi de verdi:

        Size yatacak yer yapmamız, TV ve eşya almamız için herkes 750’şer TL ödeyecek!

        Neyse ki yüz milyonlarca dolarlık “Saray” yapmıyorlar; şipşak Saray yapabilen büyük devlet, ölüme teyellediği evlatlarını “kahraman Mehmetçik” diye pohpohlayıp yatacak yer bile sunamıyor.

        Yani ölecek yerin var, yatacak yerin yok!

        Buna Adalet diyorsunuz siz; buna Cumhuriyet diyorsunuz bir de!

        ***

        Diyarbakır’da ise şöyle oldu.

        Barış süreci diye, “üstler” lojman yerine şehirde daha iyi evler tutmuştu.

        Boş kalan lojmanlar, esasen lojman kırıntısı dahi göremeyen uzman çavuşlara “şartlı tahsis” edildi; yani boş kaldığı sürece.

        Diyarbakır’da bir astsubay çarşıda, hem de hamile eşinin yanında öldürülünce, şehirde ev tutan üstler lojmanları istedi.

        Normalde ağustosta dağıtılan lojmanlar kasımda yine dağıtıldı ve uzman çavuşlar “evden” çıkarıldı.

        Dahası şu:

        Lojmandan çıkarılan “alttakiler”e, kendi kaderinin belgesi de emirle imzalatıldı ki, sonra başlarına bir şey gelirse, komutanlar sorumlu olmasın:

        “Tutanaktır: Son zamanlarda Diyarbakır İlinde meydana gelen BTÖ ve sempatizanlarının yürütmüş olduğu terör eylemleri ve bunlara karşı alınacak korunmaya yönelik tedbirler Güvenlik Tabur Komutanım tarafından tarafıma iletilmiş olup, tüm bu risklere rağmen kendi rızam ile dışarıda kalmak istiyorum.”

        ***

        Özetlersek:

        Rıza’ya Canım Reza diyen…

        Ezaya, cezaya rıza diyen bir düzen bu!

        Diğer Yazılar